7 Mart 2011 Pazartesi

4 Mart 2011'de İstanbul'a güneş nasıl doğdu?

(ya da ilkbahar göçünün insan ruhuna faydalarından bi kuple)

byk o sabah uyandığında canı çok sıkkındı. Okul-ev-iş arasına sıkışmış olan ruhu, zamanın güzelliklerine hasret kalmıştı. Kuşlara gidememiş martılara bile bakamamıştı. Sosyal ilişkileri pek tıkırında sayılmazdı. İşi çok yoruyordu ki işini sevmiyordu zaten. Pazartesi uyandığında "nolur hafta bi an önce bitsin" diyordu. böyle böyle cumaya varmıştı.
Giyindi, hava çok soğuktu. Zorla birkaç lokma tıktı ağzına. Çayı okulda içerim dedi. Çantasını toparladı evden çıktı.
Durağa yürüdü, karşıdan karşıya geçerken arabalara bakmak bile istemiyordu. Tek istediği bugünlerin sona erip gerçek anlamda baharın gelmesiydi. Hem doğaya, hem ruhuna.
Durağa varınca boynubükük bi şekilde beklemeye başladı otobüsünü. Hafifçe yokuş çıktığı için "çarpıntı" başlamıştı. Su içti. Su içerken kafasını yukarı kaldırdığında tepede bi kuş gördü. Gökyüzünü görmeyi bile mucize saydığı semtinde martıdan başka bi kuş vardı tepede. Şişeyi kapattı hemen. Ağzı açık, kuşu izlemeye başladı. Evet martı değildi bu! Kuş 4 sn kanat çırpıyor 4 sn süzülüyordu. Pırrrr.....Pırrr.... Bu uçuşu biliyorum dedi. Kanat genişliği, kuyruk uzunluğu.. kuşun siluetini tanıyordu! Atmaca! Bu bir atmaca!
Hem de onun semtinde. İlkbahar göçü. Atmaca.
İşte o sabah güneş böyle doğdu sevgili okurlar. İşine giden byk hiç sıkılmadı, hasta olmasına bile aldırmadı. Kuşlara gidememişti ancak bi atmaca onun kapısının önüne kadar gelmişti.

Ve 7mart günü.. byk bugün 2. kez dahiliyeye gitti. hala kuşlara hasret.

0 şahıs gencim güzelim diyor:

 
;