staj bitti, ahanda bu da tatilimin ilk günüydü 8buçukta kalktım tabi. kasamadım kendimi. aşk-ı kusmuk falan izledim boş boş. daha sonra "karpuz moduna geçtim olm yan gelip yatacam bütün gün" diyen ben neler yaptı hep birlikte bakalım..
- 3 posta çamaşır yıkadı
- bankaya gitti
- markete gitti
- evi süpürdü
- çamaşır astı
- çamaşır topladı
- çamaşır katladı
- yemek yaptı
- bulaşık yıkadı
tabii, bu hafta herkesleri İnebolu'ya 3-5 günlüğüne beklediğimi belirtmeden edemicim. pazartesi günü "gezelimgörelim" zamazingomuza uyarak ineboluya gidicim. ama direk gitmicim. niçün? çünkü vakti zamanında Metro firmasını defalarca kullanmış ve garip yolculuklarda bulunmuştum. en son "kamyona binerim, Metro'ya binmem" beyanatında bulunduğum için başka bi firmayla kastamonuya. ordan inebolu araçlarıyla ineboluya.
hadi baalım hayırlısı.
canım tiramisu istiyor, yapmaya üşeniyorum. ama yapıcam galiba, artık yemem lazım.
ha bi de, stajdan çıkarken artık tanıdığım tanımadığım ne kadar insan varsa bi teşekkür edeyim diye dolandım kapı kapı. kimsenin sevmediği bi doktor vardı. adam bilgili, işinin ehli zart zurt ama adam değil. öküz. selam vermez. konuşmaz. dolayısıyla hiçbi muhabbetim yok. herkeslen vedalaştım bu adama da iyi günler diyeyim diye odasına girdim. abiiii.. 5dk boyunca biyoloji mezunlarının TUSa girme hakkının artık olmadığından bahsetti, ben de "heeee haaahooo hııı" falan diyerekten kaçayım dedim. işin en tiksinç yanı adam benle konuşurken bi kere bile yüzüme bakmadı. orama burama bakmaktan (artık ne açığımı gördüyse!) suratıma bakmadı. öküzoğluöküz dedim içimden. kimsenin onla muhabbet etmediği kadar varmış. ayıgül.
servisşefiyle tokalaşırken elimi öyle bi sıktı ki iskeleye kadar elim sızladı. yuh dedim. ama iyi efendi adam o. elimi acıtması sorun değil.
o gün (yani dün) gariplikler bunlarla sınırlı değildi tabi ki, "artık tatil modundayım binlerce kitap okuyacam oh yes" cümleleriyle beşiktaşa vardım. hemen kabalcıya girip kendimi kitapların arasında kaybediyorken, birkaç dakikadır yanımda bi adam duruyormuş (benden 8-10 yaş falan büyük galiba). neyse. abi, bişi sorabilir miyim dedi. buyrun dedim. "hayatın anlamıyla ilgili bi kitap arıyorum, var mı bi fikriniz" dedi. önce bi şaşırdım. "kitabın adı mı hayatın anlamı?" dedim. yok dedi, "araştırmacı yazarım ben bi hastalık var, mesela bi doktor çalışıyor çalışıyor profesör oluyor sonra herşeyini bırakıp gidiyor, mesela bi anne var, evladına yüzde yüz sevgisini veriyor ama vermemeli olmaz o zaman, hastalık bu.." diye bi başladı. bi an kamera şakası mı diye düşündüm. adam hiç durmadan konuştu. 10dk boyunca onu dinledim. aslında tam dinlemedim. içimden "burcu kızım sen çok iyi bi dinleyicisin ha, hiç tanımadığım bi adamın saçmalıklarını bile ses etmeden dinleyebiliyon lan yuh aferim" dedim kendime. adam belki vücut dili biliyordur, sıkıldığımı belli edeyim kitaplara göz atayım ufaktan falan dedim. anlatmaya devam etti. "hııı, evet, doğru" diye eşlik ettim bazen. o kadar uzun sürdü ki hiç bitmeyecek sandım. aradan 600 yıl geçtikten sonra adam, "beni dinlediğiniz için teşekkür ederim" dedi. tam "rica ederim" diyordum, gözden kayboldu. in cin oldu gitti. anlamadım tabi.
yaa...
öpenzi. tiramisu yapcam dayanamıyom.
staj tissue.
1 şahıs gencim güzelim diyor:
ahaha dinlerken nasıl da sevimli gözükmeye çalıştığını bi hayal edince içim pır pır oldu bülocan.
ayrıca scar tissue'yi de staj olarak modifiye etmişin ya ben saa bişey demiyom daha.
Yorum Gönder