okul çok değişmiş falan yazıyordum ya.. yalanmış abi! tamam bazı binaların dış cephe süslemeleri değişmiş, biyolojinin iç badanası değişmiş, çimenler kaldırımlar dükkanlar vs. falan filan derken beycafeden de bahsettim işte. lambalar değişmiş floresan gelmiş. kültablaları kalkmış. sigara cidden yasaklanmış derken....
yok abi hiçbişi değişmemiş aslında!
hala beycafeye girip sağ tarafa dönüp en arka sol köşedeki masada oturan çift aynı! 4 yıl geçti adamların oturduğu masa değişmedi. gözlerime inanamadım bugün! hala beraberler ve hala aynı masaya oturuyorlar. o masada kocadılar belkim. şimdi bu satırları okurlarsa kızmasınlar bence maşallah falan felan. da abi hiç mi sıkılmaz insan yahu..
o çifti o masada görünce aslında bütün bu değişimlerin olmadığını anladım. bankamatikmiş, badanaymış, kaldırımmış boş abi. hala o masada oturuyorlar sabahtan akşama kadar lan! çöş..
bebeyim! yandaki arama butonu şeysini kullanalım, kullanmayanları uyaralım. yapacak işin gücün kalmazsa, internet alemlerinde sıkılırsan , yaz kafana göre bişiler, bakalım neşeli cümlelerde kullanmış mıyım ben onu.
dene ya.
bazen ben yapıyorum. çok neşeli oluyorum öyle zamanlarda. yüzüme bebeksi bi pembelik geliyor. bal damlıyor yanaklarımdan. çok tatlı oluyorum. uyumuşum. (*)
*: engin günaydın, uykusuz yazıları yep.
dene ya.
bazen ben yapıyorum. çok neşeli oluyorum öyle zamanlarda. yüzüme bebeksi bi pembelik geliyor. bal damlıyor yanaklarımdan. çok tatlı oluyorum. uyumuşum. (*)
*: engin günaydın, uykusuz yazıları yep.
ne ara soğudu yine anlamadım. daha dün "ölümüne pike" iken bugün elektrikli battaniye alıp ısınmanın çılgın yollarına vuruyorum kendimi. ankara.. canım angara. bi kere ıscak olsan ölür müsün hağ?! insafsız! senin anana bacına bunu yapsalar olur mu lan?!
sabah 7de kalktım. tabi lahana misali kırkkat giysiye sarılıp yatmışım, yündü elyaftı, pamuktu dinlememişim. o alarmı duydum. uykum da geçti. uyandım bildiğin ama o kadar soğuktu.. o kadar soğuktu ki... kaloriferler henüz yanmadığından fönü çalıştırdım. bilimum üşüyen yerlerime tutaraktan ısınmaya çalıştım. binada yangın çıkarsam, iki katı falan komple yaksam ısınır mı bu oda diye düşündüm. ince ayrıntılarına kadar hayal etmeye çalıştım. (tabi can kaybı falan olmayacak, kuru kuru yakacam burayı) ısınmaz bence. kışın kampüs yansa ısınmaz diyorum, bi bina kesmez benim odanın soğuğunu. yaa...
3 gün önce geldim buralara, ders şeysi falan olmadığından dışarsıinsanı oldumdu hep. odada ilk dün gece kaldım. aslında kalmayabilirdim de. ama kaldım. artık bi yerden başlamak, soğukla savaşmak, onun ağzını burnunu kırmak, tekme tokat dalmak gerekiyordu. bal pekmeze dayandım. demir hapı çaktım. elektrikli battaniye zımbırtısını "ısıt beni bebeyim"e getirdim. of.. çok güzel oldu. yorganla kafamı bile örttüm olm! cennetimsi anlar falan. bu arada elektrikli battaniye yazmaktan yoruldum. nefret geldi. daha kısa bi isim şeysi olsa keşke. elebat. evet. elebat dicem bundan sonra. anladın sen. kıps!
akşamı odada geçirmek garip bişiymiş. bunu yaşadım bu akşam.
...kapadokya.. foto turları.. kahveler.. yemekler.. staj raporları.. günü gününe çalışmalar.. günü gününe çalışmalardan öte dersi derste dinlemeler. . dersi derste dinlemelerden öte erken yatmalar, uykuya doymalar...
lan bi de kış geliyo, daha da uyku bastırıyor he. her ne kadar beni seven insanlar "çok sıcakkanlısın burcu ya bayılıyoruz sana"falan deseler de ki asıl ben onlara bayılıyorum, sıcakkanlılıkla alakam yok. soğukkanlının önde gideniyim fiziksel şeyde. hava sıcaksa sıcak, soğuksa soğuk. olaya gel. kansızlık sebebiyle, avuçlarımda doğanın bütün renklerini görmüştüm ama mavi oldu geçen gün. tırstık bi an. mavi lan! yeşil sarı falan değil. (o renkler de oldu)
Ankara'da değişen pek bişi yok.
kampüsü beğenmedim bi. bankamatiklerin yeri değişmiş, bölümün içini komple boyamışlar (büyük abdestime benzemiş) , düzayak çimenlik asfalt aralarına kaldırım koymuşlar, çimene çömmek için basamak çıkıyoruz artık. bi de jandarmamız gidiyormuş, polisle neşeli saatler falan dediler.
hayırlısı yaa.. amaaan.
ha tabi bi de beycafedeki sis bulutları yok olmuş. (valla lan!) sigara yasağı varmış cidden. beycafedeki dumanın gittiğini görünce inandım yasağa. (yasağa inanmıyorum ama bi güç var. gah gah)
öyle işte. soğuk odamdan soğuk cümleler. (yalan kız, valla içtenlikle yazdım bunları. biz sizi ailecek şediyoz, seviyoz he.)
görüşmek dileğiylen efenim.
kimseler üşümesin, şeker de yiyebilsinler!
sabah 7de kalktım. tabi lahana misali kırkkat giysiye sarılıp yatmışım, yündü elyaftı, pamuktu dinlememişim. o alarmı duydum. uykum da geçti. uyandım bildiğin ama o kadar soğuktu.. o kadar soğuktu ki... kaloriferler henüz yanmadığından fönü çalıştırdım. bilimum üşüyen yerlerime tutaraktan ısınmaya çalıştım. binada yangın çıkarsam, iki katı falan komple yaksam ısınır mı bu oda diye düşündüm. ince ayrıntılarına kadar hayal etmeye çalıştım. (tabi can kaybı falan olmayacak, kuru kuru yakacam burayı) ısınmaz bence. kışın kampüs yansa ısınmaz diyorum, bi bina kesmez benim odanın soğuğunu. yaa...
3 gün önce geldim buralara, ders şeysi falan olmadığından dışarsıinsanı oldumdu hep. odada ilk dün gece kaldım. aslında kalmayabilirdim de. ama kaldım. artık bi yerden başlamak, soğukla savaşmak, onun ağzını burnunu kırmak, tekme tokat dalmak gerekiyordu. bal pekmeze dayandım. demir hapı çaktım. elektrikli battaniye zımbırtısını "ısıt beni bebeyim"e getirdim. of.. çok güzel oldu. yorganla kafamı bile örttüm olm! cennetimsi anlar falan. bu arada elektrikli battaniye yazmaktan yoruldum. nefret geldi. daha kısa bi isim şeysi olsa keşke. elebat. evet. elebat dicem bundan sonra. anladın sen. kıps!
akşamı odada geçirmek garip bişiymiş. bunu yaşadım bu akşam.
...kapadokya.. foto turları.. kahveler.. yemekler.. staj raporları.. günü gününe çalışmalar.. günü gününe çalışmalardan öte dersi derste dinlemeler. . dersi derste dinlemelerden öte erken yatmalar, uykuya doymalar...
lan bi de kış geliyo, daha da uyku bastırıyor he. her ne kadar beni seven insanlar "çok sıcakkanlısın burcu ya bayılıyoruz sana"falan deseler de ki asıl ben onlara bayılıyorum, sıcakkanlılıkla alakam yok. soğukkanlının önde gideniyim fiziksel şeyde. hava sıcaksa sıcak, soğuksa soğuk. olaya gel. kansızlık sebebiyle, avuçlarımda doğanın bütün renklerini görmüştüm ama mavi oldu geçen gün. tırstık bi an. mavi lan! yeşil sarı falan değil. (o renkler de oldu)
Ankara'da değişen pek bişi yok.
kampüsü beğenmedim bi. bankamatiklerin yeri değişmiş, bölümün içini komple boyamışlar (büyük abdestime benzemiş) , düzayak çimenlik asfalt aralarına kaldırım koymuşlar, çimene çömmek için basamak çıkıyoruz artık. bi de jandarmamız gidiyormuş, polisle neşeli saatler falan dediler.
hayırlısı yaa.. amaaan.
ha tabi bi de beycafedeki sis bulutları yok olmuş. (valla lan!) sigara yasağı varmış cidden. beycafedeki dumanın gittiğini görünce inandım yasağa. (yasağa inanmıyorum ama bi güç var. gah gah)
öyle işte. soğuk odamdan soğuk cümleler. (yalan kız, valla içtenlikle yazdım bunları. biz sizi ailecek şediyoz, seviyoz he.)
görüşmek dileğiylen efenim.
kimseler üşümesin, şeker de yiyebilsinler!
adamı delirtmeyin olm! daha havalar sıcak. biraz kalın giyinip pekala pikelerle idare edebiliriz evet. abartmayalım iki rüzgar esti diye. di mi.
dün gece teyzemlerde kaldık. evde annem yorganları indireyim artık diye ısrar ediyordu ki ben gidince indirirsin diye kafaya almıştım kendisini en son. teyzeme bi gittim aboouuv!
çoktan yorgana geçmişler. kaloriferleri de haftaya yakarlar herhalde. burcu yorgan ister misin dediler. yooouh dedim. donarsın kızım dediler. olsun dedim. nolur sizde kaldırın yorganlarınızı dedim. uzun kollu bişi giyip yatarız hiçbişey olmaz dedim. şaşırdılar önce. havalar serin yahu dediler. nolacah gençler dedim. bakın siz böyle yaparsanız ankaraya hemen kar yağmaya başlar, soğuğu görmezden geliceksiniz, soğuk kafada! dedim. şaşkın olan bakışları korkuya dönüştü. ürktüler çılgınca bağırmamdan, ağlamamdan.
bu sene kar yağmasın bence. yağmur neyim idare ederiz. ya ba lütfen yağmasın. götüm donuyo laaan! noolur bee!
dün gece teyzemlerde kaldık. evde annem yorganları indireyim artık diye ısrar ediyordu ki ben gidince indirirsin diye kafaya almıştım kendisini en son. teyzeme bi gittim aboouuv!
çoktan yorgana geçmişler. kaloriferleri de haftaya yakarlar herhalde. burcu yorgan ister misin dediler. yooouh dedim. donarsın kızım dediler. olsun dedim. nolur sizde kaldırın yorganlarınızı dedim. uzun kollu bişi giyip yatarız hiçbişey olmaz dedim. şaşırdılar önce. havalar serin yahu dediler. nolacah gençler dedim. bakın siz böyle yaparsanız ankaraya hemen kar yağmaya başlar, soğuğu görmezden geliceksiniz, soğuk kafada! dedim. şaşkın olan bakışları korkuya dönüştü. ürktüler çılgınca bağırmamdan, ağlamamdan.
bu sene kar yağmasın bence. yağmur neyim idare ederiz. ya ba lütfen yağmasın. götüm donuyo laaan! noolur bee!
evet. bu bizim ilk eleştrimiz olcak sanırım. aslında eleştriden ziyade norah'ya açık mektuptur kendisi. ingilizce yazmak isterdim ama çok istemedim. hem gecenin bu saatinde çekemedim. hem de birazdan yazcaklarım sebebiyle anlayacaksınız bebeyim.
norah! yavrucum. şarkıların sesin o kadar güzel o kadar tatlı ki, resmen ağzını açmanla huzur yayıyorsun etrafına. "come away with me" dedin , geldik. "feels like home" dedin gittik. günlük sıkıntımızı unutup seni dinledik, sevgilerimizi gönderdik telepatik yollarla.
ne diye oyunculuk yapıyorsun balışım sen?
biz seni şarkı söylerken çok seviyorduk, böyle güzel bi filmde oynamak zorunda mıydın kuzum?
sen beni kıskançlıktan öldürmek mi istiyosun laan!
de get. bıritni sipiırs'ın, eminem'in düştüğü yollara düşme. paris hilton'luk yapma. şarkı söyleyen 10insandan 8i gibi filmlerde oynama gözünü seveyim. bak bi sezen aksu'ya. teyze en fazla ikinci bahara konuk oyuncu olarak katılıyor. bak ajda'ya, mübarek evinden konsere, konserden eve. negzel dimi.
sen böyle şahane görüntüleri olan bi filmde oynarsan ben neyliyeyim norah?
nerelere gideyim peteğim.
accık bizi de düşün dimi. hadi canım. öperim.
Not: übermürsel yazarımız, filmi tam izleyemediği için tam eleştri saymıyor bunu, yatıya da bekliyor sizi.
hah. şükür sayfayı açabildim. medeniyetlerin beşiği istanbulda, bayram günü blogspota bağlanamamak ne acı şey! hele hele 21. yüzyılda! bugün bu çileyi yaşadım. hayatımın kıymetini anladım dostlar.
haftaya pazardan itibaren ankara günleri başlıyor. dananın kuyruğu kopuyor. heyecanla bekliyoruz. biraz da tırsarak bekliyoruz. oyy.. kesin günü gününe çalışcam. bi de dersi derste dinlicem. en önemlisi o diyorlar. eve gelince tekrar yapmam baştan anlaşalım ama?!
bayram.. yüzyıllardır insanoğlunun çeşitli eğlencelerine gark olmuş (gark olmak!) günümüze kadar ulaşmış bi avıç gelenek. el öpmek. kapıya gelen çocuklara şeker vermek. para toplamak. yeni giysi giymek. erken kalkıldığından gözler şiş şiş gezmek. zibilyon tane akraba görmek ve daha niceleri. 2009 şeker bayramında değişen neler var bi bakak.
bi kere çocuk kısmısından soğudum yine. çocuk sahibi olmak isteyen çiftlerin düzenli olarak bayram temalı görüşmelere katılması fikrini buldum. o çocuklara olan tahammülü kazandıktan sonra kendilerini kırmızı odaya (ilk defa kırmızı odanın isim hakkı verilecek olan mekana) almayı düşündüm.
gelişen teknolojiyle birlikte eve gelen misafir çocuklarını oyalamanın tek yolu evdeki bilgisayarı kucaklarına atmak oluyor. ya da bilimum cep telefonlarını. fotoğraf makinelerini.
bilirsin dostum. yalnız yaşayan adamım ben. küpemin teki bi yerdee diş fırçam öbür yerde. bakmam sağıma soluma kıymetlimi aman şuraya koyayım da birinin ayağı takılmasındı falandı diye. zira "yirim"i masanın üzerinde bırakmaya göreyim. başına hemen kısa boylu veletlerin üşüştüğünü görür oldum. canım "yirim"i kurtardım aralarından. çocuk kısmısı için teknolojinin ne kadar geliştiği de pek önemli değil. "takoz" kıvamındaki cep telefonuna bile ışıl ışıl gözlerle yaklaşıyorlar.
ha bi de ergenliğe yaklaşan kısımdakilerin ("fark var!" serisi vol.3) ki erkekse eğer birey, kendisinden büyük bayan kişiye olan ilgi pek bi ilginç. zira sohbetten anlayabiliyoruz. msnde arkadaşıyla sohbet eden, kendisinden 10 yaş büyük genç kızın yanına yaklaşılıyor ve "kim o çocuk, yakışıklı değilmiş, sevgilin mi, sevgilin mi var, nası yok, hiç olmadı mı, önceden de mi olmadı, ha yok şimdiyi soruyorum, bu kim, bu kız sarhoş mu, bira mı içtiniz, bira içiyor musun, ben de içiyorum, valla içiyorum, yeminlen içiyorum, okuldan da kaçmıştık biz, sen bira içtin mi.." gibisinden cümlelerle sanki susmamaya yeminli bi isyankar gibi konuşuyor da konuşuyor.
hayatınızın kıymetini bi kez daha anlıyorsunuz evet.
tabi bu arada değinmeden edemicem, yıllardır gurbette oluşunuza, en büyük torun oluşunuza, öğrenciliğinize ve diğer bilimum "harçlık verme uygunluk durumu"na rağmen, bütçeyi eksik kapatıp (sizi büyükten sayıp harçlık isteyen veletler yüzünden..) avcunuzu yalamanız ço acı bi durum evet.
hele hele akrabalık ilişkisi şeysine göre size daha yakın olan özbüyüklerin, size para vermeyip, o deminki ilişki şeysine göre daha uzak "ergenliğe ilk adım" veletlerine, öğrenci için nimetten farksız 50tl yapıştırması yok mu. ne acıdır yareppi...
sonra o velet kalksın, kapıya gelen bayram çocuklarına şeker tutmak yerine 1-2 lira harçlık versin. verme evladım hepsi buraya gelir desek de inatla çoluğa çocuğa para versin. olacah iş deel sayın seyirciler!
neyse. dün gece "yirim"le uyumuşum. gece sayıklamışım "poz ver" falan mı ne demişim. evet o sayıklama kısmını sevmedim ama bayram sevinci yaşıyorum buram buram. klasik pozu vermeden edemedim. öperim.
haftaya pazardan itibaren ankara günleri başlıyor. dananın kuyruğu kopuyor. heyecanla bekliyoruz. biraz da tırsarak bekliyoruz. oyy.. kesin günü gününe çalışcam. bi de dersi derste dinlicem. en önemlisi o diyorlar. eve gelince tekrar yapmam baştan anlaşalım ama?!
bayram.. yüzyıllardır insanoğlunun çeşitli eğlencelerine gark olmuş (gark olmak!) günümüze kadar ulaşmış bi avıç gelenek. el öpmek. kapıya gelen çocuklara şeker vermek. para toplamak. yeni giysi giymek. erken kalkıldığından gözler şiş şiş gezmek. zibilyon tane akraba görmek ve daha niceleri. 2009 şeker bayramında değişen neler var bi bakak.
bi kere çocuk kısmısından soğudum yine. çocuk sahibi olmak isteyen çiftlerin düzenli olarak bayram temalı görüşmelere katılması fikrini buldum. o çocuklara olan tahammülü kazandıktan sonra kendilerini kırmızı odaya (ilk defa kırmızı odanın isim hakkı verilecek olan mekana) almayı düşündüm.
gelişen teknolojiyle birlikte eve gelen misafir çocuklarını oyalamanın tek yolu evdeki bilgisayarı kucaklarına atmak oluyor. ya da bilimum cep telefonlarını. fotoğraf makinelerini.
bilirsin dostum. yalnız yaşayan adamım ben. küpemin teki bi yerdee diş fırçam öbür yerde. bakmam sağıma soluma kıymetlimi aman şuraya koyayım da birinin ayağı takılmasındı falandı diye. zira "yirim"i masanın üzerinde bırakmaya göreyim. başına hemen kısa boylu veletlerin üşüştüğünü görür oldum. canım "yirim"i kurtardım aralarından. çocuk kısmısı için teknolojinin ne kadar geliştiği de pek önemli değil. "takoz" kıvamındaki cep telefonuna bile ışıl ışıl gözlerle yaklaşıyorlar.
ha bi de ergenliğe yaklaşan kısımdakilerin ("fark var!" serisi vol.3) ki erkekse eğer birey, kendisinden büyük bayan kişiye olan ilgi pek bi ilginç. zira sohbetten anlayabiliyoruz. msnde arkadaşıyla sohbet eden, kendisinden 10 yaş büyük genç kızın yanına yaklaşılıyor ve "kim o çocuk, yakışıklı değilmiş, sevgilin mi, sevgilin mi var, nası yok, hiç olmadı mı, önceden de mi olmadı, ha yok şimdiyi soruyorum, bu kim, bu kız sarhoş mu, bira mı içtiniz, bira içiyor musun, ben de içiyorum, valla içiyorum, yeminlen içiyorum, okuldan da kaçmıştık biz, sen bira içtin mi.." gibisinden cümlelerle sanki susmamaya yeminli bi isyankar gibi konuşuyor da konuşuyor.
hayatınızın kıymetini bi kez daha anlıyorsunuz evet.
tabi bu arada değinmeden edemicem, yıllardır gurbette oluşunuza, en büyük torun oluşunuza, öğrenciliğinize ve diğer bilimum "harçlık verme uygunluk durumu"na rağmen, bütçeyi eksik kapatıp (sizi büyükten sayıp harçlık isteyen veletler yüzünden..) avcunuzu yalamanız ço acı bi durum evet.
hele hele akrabalık ilişkisi şeysine göre size daha yakın olan özbüyüklerin, size para vermeyip, o deminki ilişki şeysine göre daha uzak "ergenliğe ilk adım" veletlerine, öğrenci için nimetten farksız 50tl yapıştırması yok mu. ne acıdır yareppi...
sonra o velet kalksın, kapıya gelen bayram çocuklarına şeker tutmak yerine 1-2 lira harçlık versin. verme evladım hepsi buraya gelir desek de inatla çoluğa çocuğa para versin. olacah iş deel sayın seyirciler!
neyse. dün gece "yirim"le uyumuşum. gece sayıklamışım "poz ver" falan mı ne demişim. evet o sayıklama kısmını sevmedim ama bayram sevinci yaşıyorum buram buram. klasik pozu vermeden edemedim. öperim.
elma mı diyim armut mu. yoksa kavun karpuz mu. belki de şeftali.
aşağı mı tüküreyim yukarı mı. yoksa tükrüğümü yutayım mı. belki de su içeyim.
sağa mı döneyim sola mı. yoksa dosdoğru burnumun dikine mi gideyim. belki de geri döneyim.
kahve mi içeyim çay mı. yoksa ayran mı. belki de bok yiyeyim..
o kadar.. ama o kadar kararsızım ki, canımıniçi felsefem "herşeyi zamana sektüret, o halleder goçum" bile işe yaramıyor şu vakitlerde.
iyisi mi gidip uyuyayım.
oh mis.
* o değil de, nikon d60 a hoşgeldin diyor, adını "yirim" koyuyor, öpüyor ve de kokluyorum. :)
** başlık için tenk yu çelik.
buldum lan!
Allah bi kapıyı kapatırsa diğerini açar değil o. Hepsini açar!
evet. neden mi?
onu da buldum!
diğer bütün kapılar açılıyor ki, birey karar veremesin. çırpınsın kararsızlıktan, seçimler arasına kaybolsun, nefes alamasın falan. yes.
ha bu arada, toprağa torpah demek ço güzel. hehe. (alakaya maydonoz, tıpkı küçük bi balinayla papağanın ilişkisi gibin. )
Allah bi kapıyı kapatırsa diğerini açar değil o. Hepsini açar!
evet. neden mi?
onu da buldum!
diğer bütün kapılar açılıyor ki, birey karar veremesin. çırpınsın kararsızlıktan, seçimler arasına kaybolsun, nefes alamasın falan. yes.
ha bu arada, toprağa torpah demek ço güzel. hehe. (alakaya maydonoz, tıpkı küçük bi balinayla papağanın ilişkisi gibin. )
necibella ki teyzem olur kendisi, bi araya gelmeye görelim. hayatının en komik insanı benim bence. akşamüzeri o, kızı ve ben alışverişe gittik. hem benim kardeşime doğumgünü hediyesi almaya hem de onun kızına okulşeysileri almaya. neyse. iftardan sonra bütün esnafa çok güzel bi neşe geliyo. bebeksi bi pembelik oluyor yüzlerinde, bayılıyorum onlara. işte dolaşıyoruz mağaza mağaza. çanta ayakkabı neyim bakıyoruz. çok eylendim ya. 14 yaşındaki kızının 40 numara ayakları olması sebebiyle bu kadar güleceğimi nerden bilebilirdim ki. garibim mağaza görevlisi genç binlerce ayakkabı geldi götürdü. gülme krizindeki bizlerse çocuğun "müşteri güldü diye güleyim ben de ayıp olmasın" bakışlarından mimiklerinden nasibimizi aldık. bence o da iftar sebebiyle mutluydu.
hayatta en çok sevdiğim şeylerden biri iftar neşesidir bundan sonra.
hala ramazan davulcusu olmak istiyorum o ayrı.
öyle işte miniğim. kolpa albüm dinliyorum bu satırları yazarken. çok neşeli onlar da bence. negzel.
hayatta en çok sevdiğim şeylerden biri iftar neşesidir bundan sonra.
hala ramazan davulcusu olmak istiyorum o ayrı.
öyle işte miniğim. kolpa albüm dinliyorum bu satırları yazarken. çok neşeli onlar da bence. negzel.
of..
artık daha fazla tutamıcam içimde. vallahi dayanamıyorum.
çevremde zibilyon tane tim burton hayranı insan varken daha fazla adamı seviyormuşum gibi yapamıcam. filmleri vizyone girmek üzereyken heyecandan ölüyormuş gibi davranamıcam. hele hele bidılcuys falan demeyin. o filmden nefim nefim nefret ediyorum.
resmen kovayla hayranı var adamın burda ya. bi insanın herşeyi sevilir mi arkadaş?! (yazarda birazcık kıskançlık sezdim) tamam tarzı değişik olabilir. evet naytmeyır bifor kirismıs çok şahane gelebilir size. karakterleri olsun çılgınlıkları olsun. farklı doğru. ama yeter ya.
hayır umutcum sarıkayanın bile artık timbörtından ekmek yemediğini görüyorsunuz. hakkaten bi yere kadar. zerre sevmiyorum ya.
beetlejuice (filmin orjinal adını unuttum şimdi, zaten çok da fifi o ayrı) filmini ilk izlediğimde de sevmedim. uyusam keşke lan dedim içimden.
nightmare before christmas , eh işte biraz güzel dedim içimden ama her yerde kurukafalı çantaları gördükçe kustum yollara.
o çikolatalı film, çikolatadan ötürü güzeldi, yoksa aman çikolata şelalesi olsun da yüzelim de gibi fantazilerim çok yok. (daha makul bi fantazi dünyam var)
bi de şu geçen kış vizyondaydı. ya da önceki kış. unuttum. pastacı işte insan etini turtalara katıyordu. (bak bunun da ismini hatırlamadım ama nötron kadar umrumda değil inan) işte o filmi de beğenmedim. millet ah negüzeeel aman pek şahaane nidalarıyla gebertti beni. hiçim beğenmedim onu hatta.
başka da filmini izlemedim sanırım. en azından aklıma gelenler bunlar. sağolsunlar 4 tanesi bile übermürsel bi kafaya sahip olmama yetti. tenk yu tim hayranları.
şimdi canım sanşayncım, sen bu adamın hastası olabilirsin tabi. naytmeyırin kurukafası kolunda dövme olarak da bulunabilir. çılgınsındır. bayılırsındır. mümkün tabi.
artık dayanamadı ben, anladin? patladım bi nevi. öperim canım benim. heh heh :)
Not: bi Big Fish'i beğenmiştim. Tim'i de öperim burdan.
evet olimposa tatile gidemedik ama eylenmek için elimizden geleni ardına komadık!
istanbulda gidilcek zibilyon tane yer varmış.
bi arkeoloji müzesini gezmek için bile bütün bi gün gerekirmiş (nerdeyse)
büyükadaya aya yorgiye tırmanıp arkadaşlıklar test edilirmiş falan.
aman da istanbul negzelmiş.
işte gezdik dolaştık, zibilyon tane foto çektik. güldük. çok güldük. güzeldi derken pükpük mutmut ikilisi dönüyor köylerine ankaralarına. ben daha burdayım.
tek başıma dolaşır mıyım diye düşünüyorum. işte dslr makina yolda, gitmeden kandırıyorum sanırım bizimkileri. o makinayı alınca foto çekmeye üşenir miyim bi başıma diye düşündüm bu aralar. (allaam ne büyük dertlerim var)
ya yok düşünmüyorum. işte gülüp eyleniyoruz. geçiyor günler. yorgun argın eve gelip yastığa baktığımız an uyuyoruz, ama yine de geyikleri bi kenara bırakıp kendimizi yatağa atamıyoruz. neyliyelim.
bunca yıllık karpuzdum ben. bütün yaz istanbulda evde oturur, sıkıntı kolleksiyonu yapardım.
bu sene çok güzel geçti lan!
evet denize girmememe (memelere gel) rağmen.
ha bi de ayrıca yazcaktım ama hazır yazıya başlamışken buraya ekliyeyim.
Fırat Budacı'mızın "kendimi durduracak değilim" adlı kitabından alıntı:
..İnsanların çok önemsemediği kişilere uzaktan fırlattıkları biçimsiz ve kokusuz bir kelimedir "naber". herhangi bir iletişim iması içermez ve "iyilik, senden naber" cevabını alır almaz, "nolsun" kelimesini sıçıp hemen ortalıktan toz olur..
çok şükela.
bi yandan da bit palas okuyorum. (buram buram entellik, bakın müze geziyom, kitap okuyom ohooy) akşam haberlerde , "oruç baba türbesi yalan mı" gibisinden bişiyle karşılaşınca garip oldum. ahah. kitabın girişinde de bu tip bi durumdan bahsediyor zira.
minik sanşayn, valla öyle bak ben entelim demiyom. ne zaman dedim allasen. gözümsün bebeyim.
önceki günlerde gece 3ten evvel yatmayıp öğlenlere kadar uyuyan bendenizin, ertesi sabah en geç 8de uyanmış olması gerekiyordu. alarmı kurduk. 5 saat 5 saattir burcu, net uyku çocuğum, hadi git yat nidalarıyla uyumaya başladık. yatarken çişimiz vardı ama çok üşendik gidip yapmaya.
gel zaman git zaman derken sabah vakti, resmen çişimiz bizi uyandırdı. tutabilirim hala diye kendimize gaz verdik. üşenmekte sınır yoktu. artık gittiği yere kadar tutacak sonrasında salacaktık. ah bi 20 yaş genç olaydım, kimseler tutamazdı beni. kendine gel burcu dedik. pes ettik. pikeyi attık üstümüzden. şeele bi saate bakmamızla saatin 8buçuk olduğunu 15dk içinde ışınlanmamız gerektiğini farkettik. artık o vakitten sonra yüzyıllıkçişin bi önemi kalmamıştı. yine de kıramadık, gittik tuvaleteğitimimizi gösterdik. sifonu da çektik bi güzel. alarmı duymadık, ama psikolocikman kendimizi çeşitli biyolocik yollarla uyandırmıştık. nalet olsun yine yapmıştık.
(bkz. eğer ertesi gün şu saatte kalkmam lazım diye kendimi deli gibi şartlayıp yatarsam, tam o vakit kalkabiliyoring. çılgınca. yes. )
evden çıktığımızda eski çişimiz aklımıza geldi. ah onu tuvalate yapmayaydık. bi kaba koyup nesiller boyu efsaneleştirerek anlataydık. torunlarımıza gösterip "işte bu çiş olmayaydı melikeyle merve o gün burcuyu kesip denize atcaklardı martılara yedirceklerdi" diyebilirdik dedim. sonra iş işten geçtiğinden bari sabahın 6sında yazısını yazayım da çişim kanalizasyonda rahat gezsin dedim. pis işlerden bahsetmekten içim kalktı tabi şimdi.
kuşlar böcekler..
gel zaman git zaman derken sabah vakti, resmen çişimiz bizi uyandırdı. tutabilirim hala diye kendimize gaz verdik. üşenmekte sınır yoktu. artık gittiği yere kadar tutacak sonrasında salacaktık. ah bi 20 yaş genç olaydım, kimseler tutamazdı beni. kendine gel burcu dedik. pes ettik. pikeyi attık üstümüzden. şeele bi saate bakmamızla saatin 8buçuk olduğunu 15dk içinde ışınlanmamız gerektiğini farkettik. artık o vakitten sonra yüzyıllıkçişin bi önemi kalmamıştı. yine de kıramadık, gittik tuvaleteğitimimizi gösterdik. sifonu da çektik bi güzel. alarmı duymadık, ama psikolocikman kendimizi çeşitli biyolocik yollarla uyandırmıştık. nalet olsun yine yapmıştık.
(bkz. eğer ertesi gün şu saatte kalkmam lazım diye kendimi deli gibi şartlayıp yatarsam, tam o vakit kalkabiliyoring. çılgınca. yes. )
evden çıktığımızda eski çişimiz aklımıza geldi. ah onu tuvalate yapmayaydık. bi kaba koyup nesiller boyu efsaneleştirerek anlataydık. torunlarımıza gösterip "işte bu çiş olmayaydı melikeyle merve o gün burcuyu kesip denize atcaklardı martılara yedirceklerdi" diyebilirdik dedim. sonra iş işten geçtiğinden bari sabahın 6sında yazısını yazayım da çişim kanalizasyonda rahat gezsin dedim. pis işlerden bahsetmekten içim kalktı tabi şimdi.
kuşlar böcekler..
Jackie Chan filmlerine bayılıyorum tamam mı?!
bıkmadan usanmadan seyredebilirim. çok eyleniyorum seyrederken öyle böyle değil. yıllarca bu sevgim yüzünden dışlandım, aşağılandım, itildim ve de kakıldım. ama artık susmıcam (gözler dolu dolu)
bu adamın filmlerini bi sürü seviyorum işte.
siz enteller, siz sinema eleştirmenleri!
adamdan saymıyorsunuz bile kendisini. burun kıvırıyorsunuz. hıh diyorsunuz. amaa eylence nedir bilmiyorsunuz dostum.
en sevdiğim filmlerinin sıralamasını yapacak olursak
.. (yazar, yazısına gugılda araştırma yapmak üzere ara vermiştir, zekaküpü birey zerre kadar film ismi hatırlamamaktadır. teşekkürler)...
sıralama neymiş canım.
işte çölde geçen bi film vardı, 3 kadınla. yeraltında hangar(!) gibi bişi falan vardı. komikti pek.
sonra tanrılar çıldırmış olmalı 3 de oynadı diye hatırlıyorum, şu vampirin kafasından post it i çıkarınca zıpladığı film. (ama onda oynamamış, çocukluk hatırası şeysi unutmuşum işte)
sonra işte bi tane kovalamalı filmi vardı. çinli kızı kurtardı falan.
bi de yine böyle vurdulu kırdılı bişi vardı.
ağzını burnunu kırıyodu milletin eylence merkezinde.
öyle işte.
(yazar, hiç bi halt bulamadı netten. okul açılsın günü gününe çalışacak derslerine. yep!)
minyonluğum, biraz kansızlığım, bu aralarki zayıflığım sebebiyle anneme dönüp, "abla buna süt içir geceleri" diyen küçük teyzemi esefle kınıyorum! ve burdan kendisine seslenip, "sen kendine bak tombik" diyorum.
not: tombik insanları severim.
yazıya başlık yazdım şimdi, bahsetmeden edemicem
beytepe öğrenci evlerinin de beni kınamışlığı vardır. odamda iki bira kutusu bulundurdum diye, ki odada içmedim. yemin olsun. inanolsun. anam avradım olsun(lafın gelişi). iki gözüm önüme aksın. allah beyamı virsin. bahsi geçen biraları içmedim odada. dışarda içtiğim biranın çöpünü odaya getirip , atmayı unutunca kınadılar beni. bi üzüldüm bi üzüldüm. burdan kendilerine de sesleniyorum. "asıl ben sizi kınadım. yakışmıyo size. yakışanı yapın. efendi olun. tenk yu. "
ha başka biralar içmişizdir odada, ona lafım yok bah . yıh yıh.
not: tombik insanları severim.
yazıya başlık yazdım şimdi, bahsetmeden edemicem
beytepe öğrenci evlerinin de beni kınamışlığı vardır. odamda iki bira kutusu bulundurdum diye, ki odada içmedim. yemin olsun. inanolsun. anam avradım olsun(lafın gelişi). iki gözüm önüme aksın. allah beyamı virsin. bahsi geçen biraları içmedim odada. dışarda içtiğim biranın çöpünü odaya getirip , atmayı unutunca kınadılar beni. bi üzüldüm bi üzüldüm. burdan kendilerine de sesleniyorum. "asıl ben sizi kınadım. yakışmıyo size. yakışanı yapın. efendi olun. tenk yu. "
ha başka biralar içmişizdir odada, ona lafım yok bah . yıh yıh.
karaca yemek takımının sunduğu "bokum gibi" reklamlardan sonra devam edecek. alın size televizyon.
kediler suyu sevmez. istanbullu suyu sevmez. (yağmur bazında) yoksa istanbullular kedi midir. alın size sığlık.
hava hem sıcak hem de yağmurlu. alın size ikilem.
yazarın bu aralar pek yazası yok. alın size kötü şans. cas layk "bokumgibidizisi".
tenk yu.
Not: "Almayanı dövüyorlar" cümlesini hayal etmek hep yüzümü gülümsetir. tatlı bi pembelik gelir yüzüme. ahaha. düşünün ama bazen. canınız sıkkınken bunu düşünün. başka derdiniz yok ya ondan. geh geh.
kediler suyu sevmez. istanbullu suyu sevmez. (yağmur bazında) yoksa istanbullular kedi midir. alın size sığlık.
hava hem sıcak hem de yağmurlu. alın size ikilem.
yazarın bu aralar pek yazası yok. alın size kötü şans. cas layk "bokumgibidizisi".
tenk yu.
Not: "Almayanı dövüyorlar" cümlesini hayal etmek hep yüzümü gülümsetir. tatlı bi pembelik gelir yüzüme. ahaha. düşünün ama bazen. canınız sıkkınken bunu düşünün. başka derdiniz yok ya ondan. geh geh.
Yurtdışına gidemedim diye üzülüyor musun?
üzülme!
yurtdışı istanbul'a geldi bu yaz. yaa.
amcalımescit(!)te oturuyoruz. akşam 5 çayı saatleri. yan masamızda önce fransızlar vardı. onlar kalktı, almanlar oturdu. onlar da gidince ingilizler geldi. ki koskoca sokak. dibimizdeki masa bu haldeyse eccük açılsak karşımıza ne memleketler çıkacak kimbilir.
İstanbullu sokağa çık! istiklal in ortasında boş boş dur, insanlar napıyor gör bi.
(ama ayakaltında dolanma, kalabalık oliy he)
gecenin 3ünde uyumaya üşenen ben, bilgisayarın başında boş boş oturuyordum. davulcu geçicekti birazdan onun tedirginliği vardı üstümde. (üstünde ne var) yine parantez içi esprileri yapıyordum. nası kurtulucaktım bunlardan. eski üslubumu çok özlemiştim. hayırlısı dedim içimden. tam davulcu niçün gelmiyor ki bu akşam diye düşünürken, cama vuran yağmur damlalarının sesiyle kendime geldim. hah hah hah diye kahkaha attım şuursuzca. nasılmuş davulcu efendi dedim. yağmur çamur dinlemeyip geçicektin bu sokaktan yavrum dedim. bayramda kapıya para istemeye geldiğinde bu geceyi anlatıcaktım. sen beni kıskandırmayı biliyorsun, ramazan davulcusu olmadan ölmek istemediğimi biliyorsun, bunlara rağmen tam bizim apartmanın önünden geçerken ritm attırıyorsun şerefsiz adam diyecektim. zira dün gece müzik demeye bin şahit isteyen, uzaktan bile büyük abdestim gibi gelen bi sesle geçiyordu sokaktan. tam bizim apartmanın önünde 9 8 lik mi deseem, haydi hanımlar oturmak yok mu deseem.. farklı bişiler çalmaya başladı. noluyor kuzum dedim. (bu lafa dikkat edecem iki oldu) eccük yağmur yağdı diye toz olmuş mübarek.
yağmur dedim de..
arkadaş anladık sonbahar geldi. tamam yaz bitti. evet 3 yıldır denize falan girmedim, ülkemin musluk suyundan başka su görmedim doğru. ama böyle de göze sokulmaz ki! ya bütün gün yağmur mu yağar? anladım arkadaşım. kış geliyor. maalesef kar yağcak, burnumuzda yeşil abdestimiz, kaba yerimizde koyu renkli abdestimiz donacak yes. ama böyle de giriş yapılmaz ki. daha kasımda tişörtlen gezecektik hani. küresel ısınma falan? ben vardım o işe. (demirsoy hocam, şaka diyorum tabi ki, ay heyt gılobıl vorming) ne diyordum, he işte bi güzel ısınacak da ısınacaktık.. yağmur ne ayak ya. barajlar dolmuşmuş. o baraj mevzuuna ayrıca bi takım laflar hazırladım ama şimdi aklımda değiller. niyse.
ve gecenin hüzünlü anı:
ayyy.. allegronun davul stüdyosunda asılıydı bu fotoğraf. davul kasarken enstrumana bakınca dikkatim dağıldığından duvara baktığım için hep, şimdi fotoğrafı görünce garip oldum. teyy.. peeh...
ha bu noktaya nasıl mı geldik.. ya sayfa çok boş diye iki görsel bişi foto neyim ekliyim dedim. gugıl efenim. rain yazdık, görsellere daldık. bu tip fotoların yanında uzakdoğuda (kime göre neye göre uzak) Rain diye bi türkücünün olduğunu biliyor muydunuz.. yaa.. olsun bizde de Ceylan var.
yağmur dedim de..
arkadaş anladık sonbahar geldi. tamam yaz bitti. evet 3 yıldır denize falan girmedim, ülkemin musluk suyundan başka su görmedim doğru. ama böyle de göze sokulmaz ki! ya bütün gün yağmur mu yağar? anladım arkadaşım. kış geliyor. maalesef kar yağcak, burnumuzda yeşil abdestimiz, kaba yerimizde koyu renkli abdestimiz donacak yes. ama böyle de giriş yapılmaz ki. daha kasımda tişörtlen gezecektik hani. küresel ısınma falan? ben vardım o işe. (demirsoy hocam, şaka diyorum tabi ki, ay heyt gılobıl vorming) ne diyordum, he işte bi güzel ısınacak da ısınacaktık.. yağmur ne ayak ya. barajlar dolmuşmuş. o baraj mevzuuna ayrıca bi takım laflar hazırladım ama şimdi aklımda değiller. niyse.
ve gecenin hüzünlü anı:
ayyy.. allegronun davul stüdyosunda asılıydı bu fotoğraf. davul kasarken enstrumana bakınca dikkatim dağıldığından duvara baktığım için hep, şimdi fotoğrafı görünce garip oldum. teyy.. peeh...
ha bu noktaya nasıl mı geldik.. ya sayfa çok boş diye iki görsel bişi foto neyim ekliyim dedim. gugıl efenim. rain yazdık, görsellere daldık. bu tip fotoların yanında uzakdoğuda (kime göre neye göre uzak) Rain diye bi türkücünün olduğunu biliyor muydunuz.. yaa.. olsun bizde de Ceylan var.
bana bi hal geldi, yazamaz oldum son günlerde. böyle cümleler espriler havalarda uçuyor kafamda, tamam lan süper yazı çıkçak bundan reytingler havada uççak diye program yapımcısı gibi heyecanlanıyorken, na şu "yeni kayıt" şeysini açtığım an dut yemiş bülbüle dönüyorum. kafam bayaa karışık. mesela en son şu bülbülden bahsederken aklıma geçen gün kitapçıda baktığım (bildiğin orda kitabı okuduğum) gafillikler kitabı geldi. dut yemiş bülbül gerçekten susar mı diye araştırmışlar ve susmadığı öğrenilmiş. bu gereksiz bilgiyi yazıyorum gördünüz mü. üslubum falan değişti. bülbüle dönücek olursak aklıma bi de azer bülbül geldi. kendisini daha önce geyik yapmıştım blogda, "adamı geyik yapmak, selena adamı geyiğe çevirdi gibi) (gereksiz espri vol.2!) gugılda azer bülbül arayan binlerce kişinin sayfama yönlenmesi aklıma geldi. onların hayal kırıklıklarını kafamda canlandırmaya bi nebze olsun vicdanımı sızlatmaya görev başına çağırdım. ama yok. zerre kadar üzgün değilim. yine olsun yine yazarım.
ha ne diyoduk. yazamaz oldum işte. böyle elim kolum bağlı gibi. siz canımın göbeği "güzel insanlar" neler olup bitiyor bilin istedim. yataklarınızda huzurluca uyuyun istedim. bana bi hal geldi, böyle oldum şimdilik. açıklama yazısı yazayım bari dedim. hayat çok zor adamım. yazının başında bahsedeceğim diğer zamazingoları unuttum şimdi. halbuki bilgisayara geçmeden evvel aklımdaydı hepsi. lan vitamin neyim alayım alzaymır yolunda süreyya ayhan gibin koşarak ilerliyom. fak!
ha ne diyoduk. yazamaz oldum işte. böyle elim kolum bağlı gibi. siz canımın göbeği "güzel insanlar" neler olup bitiyor bilin istedim. yataklarınızda huzurluca uyuyun istedim. bana bi hal geldi, böyle oldum şimdilik. açıklama yazısı yazayım bari dedim. hayat çok zor adamım. yazının başında bahsedeceğim diğer zamazingoları unuttum şimdi. halbuki bilgisayara geçmeden evvel aklımdaydı hepsi. lan vitamin neyim alayım alzaymır yolunda süreyya ayhan gibin koşarak ilerliyom. fak!
nerde yaşarsam yaşayayım, belli bi süre sonra(3 hafta gibi) otobüsteki yolcu profilini ister istemez ezberliyorum. örneklere uçalım hep birlikte neşeyle:
- bu sene, söğütözü'nde beytepe otobüsü bekliyorum. durakta dikkatimi çeken 3 kız var. kızlara şeele bi baktıktan sonra beytepeye gideceklerini düşünüp, onlar neye binerse o otobüse binmeye karar veriyorum. uzuuun bekleyişlerden sonra (her beytepe otobüsü gibi bu da geç geliyor) bi otobüs geliyor. ikarus. otobüs ilerde duruyor numarasını göremiyorum ama kızlar otobüse yöneliyor. bi içeri göz atıyorum dışardan. koltukların yarısı dolu. hepsi beytepeli gibi görünüyor ilk anda. tamam diyorum. bakmadan binicem. ve biniyorum da gecenin 9unda o otobüse. yol boyu rahatım. o kadar rahatım ki rahatlığım bile rahatsız etmiyor. numarasına bakmadan bi otobüse biniyorum ve beytepeye gideceğinden eminim. yolda keyifle şarkı dinlerken bi bakıyorum kampüse gelmişiz. kendi kendime çok sevinmiyorum. bariz belliydi kızım abartma diyorum. aferim iyi gözlem yapmışsın bugüne kadar, olmuşsun sen diyorum. o 3 kıza da buram buram beytepeli oldukları için ayrıca teşekkür etmek istiyorum o an. ha şimdi size tarif edemem böyle böyledir diye. ama bi odtülüyü, bi bilkentliyi, bi ankaralıyı, bi hacettepeliyi çok süper ayırıyorum birbirinden efenim, söylemesi ayıp. geh geh.
- 2 gün önce. kabataştayım. gültepe otobüsüne binicem. liseyi beşiktaşta okumanın, servis kullanmamanın, 4 yıl boyunca o hat otobüsünü kullanmanın getirmiş olduğu memleketlilik durumu var. "62" çok kıl bi hattır. özellikle beşiktaşta beklemesi en boktanıdır. zira, 1 saat boyunca beklersiniz gelmez. tam minibüse yönelmeye karar verdiğinizde otobüs gelir. hem de 2 tane arka arkaya gelir. elele tutuşmuşlardır otobüsler o derece. hatta ve hatta, 1 saat yağmurda beklersiniz durakta. hasretle otobüsü beklersiniz. 62 görünür içi karanlıktır. o kadar kalabalıktır ki kapının açılması bile şüphelidir. canınızı dişinize takar binersiniz. camdan dışarı baktığınızda arkadaki 3 tane 62 numaralı otobüsü görürsünüz. aynı anda 4 tane gelmiştir evet. kabus gibi ama gerçek.
konuya devam ederekten, işte kabataşta bekliyorum efenim. (amma uzatmışım lafı ha) mavi otobüs geldi. ilerde durdu kendisi. önünde hemen bi kalabalık toplandı çil yavruları gibi. işte size 62'yi tanımanın mega ipuçları!
işte ben de o gün kabataştayken (ulan hala anlatamadım, fak!) numarasına bakmadan bu ipuçlarından yola çıkıp o mavi otobüse bindim ve gönül rahatlığıyla eve geldim.
gözlem çok güzel bişi ya.
işte bunu seviyorum! (bkz. bi önceki yazı, tutmamış slogan örneği, bu sloganı çok sevmiyorum)
- bu sene, söğütözü'nde beytepe otobüsü bekliyorum. durakta dikkatimi çeken 3 kız var. kızlara şeele bi baktıktan sonra beytepeye gideceklerini düşünüp, onlar neye binerse o otobüse binmeye karar veriyorum. uzuuun bekleyişlerden sonra (her beytepe otobüsü gibi bu da geç geliyor) bi otobüs geliyor. ikarus. otobüs ilerde duruyor numarasını göremiyorum ama kızlar otobüse yöneliyor. bi içeri göz atıyorum dışardan. koltukların yarısı dolu. hepsi beytepeli gibi görünüyor ilk anda. tamam diyorum. bakmadan binicem. ve biniyorum da gecenin 9unda o otobüse. yol boyu rahatım. o kadar rahatım ki rahatlığım bile rahatsız etmiyor. numarasına bakmadan bi otobüse biniyorum ve beytepeye gideceğinden eminim. yolda keyifle şarkı dinlerken bi bakıyorum kampüse gelmişiz. kendi kendime çok sevinmiyorum. bariz belliydi kızım abartma diyorum. aferim iyi gözlem yapmışsın bugüne kadar, olmuşsun sen diyorum. o 3 kıza da buram buram beytepeli oldukları için ayrıca teşekkür etmek istiyorum o an. ha şimdi size tarif edemem böyle böyledir diye. ama bi odtülüyü, bi bilkentliyi, bi ankaralıyı, bi hacettepeliyi çok süper ayırıyorum birbirinden efenim, söylemesi ayıp. geh geh.
- 2 gün önce. kabataştayım. gültepe otobüsüne binicem. liseyi beşiktaşta okumanın, servis kullanmamanın, 4 yıl boyunca o hat otobüsünü kullanmanın getirmiş olduğu memleketlilik durumu var. "62" çok kıl bi hattır. özellikle beşiktaşta beklemesi en boktanıdır. zira, 1 saat boyunca beklersiniz gelmez. tam minibüse yönelmeye karar verdiğinizde otobüs gelir. hem de 2 tane arka arkaya gelir. elele tutuşmuşlardır otobüsler o derece. hatta ve hatta, 1 saat yağmurda beklersiniz durakta. hasretle otobüsü beklersiniz. 62 görünür içi karanlıktır. o kadar kalabalıktır ki kapının açılması bile şüphelidir. canınızı dişinize takar binersiniz. camdan dışarı baktığınızda arkadaki 3 tane 62 numaralı otobüsü görürsünüz. aynı anda 4 tane gelmiştir evet. kabus gibi ama gerçek.
konuya devam ederekten, işte kabataşta bekliyorum efenim. (amma uzatmışım lafı ha) mavi otobüs geldi. ilerde durdu kendisi. önünde hemen bi kalabalık toplandı çil yavruları gibi. işte size 62'yi tanımanın mega ipuçları!
- otobüs durduğunda önünde en az 10 kişilik kalabalık toplanıyorsa,
- bu kalabalığın yarısının büyük poşetleri varsa (muhtemelen eminönü'den geliyorlar)
- içeriye doğru baktığınızda beyaz saçlı amcaları size bakarken görüyorsanız,
- kadınlar tombikse ve yaşlı olanlarının başı kapalıysa,
- özel halk otobüsünden bahsediyorsak şöför ve muavin (özellikle muavin) çakal tiptelerse.
- beşiktaştan biniyorsanız,otobüse binmeye çalışan ergen bireyler varsa (beşiktaş iz dı hevın of dershane.)
işte ben de o gün kabataştayken (ulan hala anlatamadım, fak!) numarasına bakmadan bu ipuçlarından yola çıkıp o mavi otobüse bindim ve gönül rahatlığıyla eve geldim.
gözlem çok güzel bişi ya.
işte bunu seviyorum! (bkz. bi önceki yazı, tutmamış slogan örneği, bu sloganı çok sevmiyorum)
başarılı sloganları seviyorum. kime neye göre başarılı bilinmez ama böyle tutmuş sloganları seviyorum bildiğin. sanki ben bulmuşum onu. bkz. Türkiye için çorba vakti. (ürünü şeetmiyim reklam olmaya.)
adamlar geçen ramazanda da bu sloganı kullanmıştı, şimdi yine kullanıyorlar. hafızam olmadığından önceki sene kullandılar mı bilmiyorum ama adam resmen tutmuş bırakmıyor bu cümleyi. onun sahibiymiş gibi seviniyorum. sanki dünyadaki en güzel sloganı kapmış adam. diğer markalar için yapacak bişi yok artık. en güzelini bu kaptı. valla firma sahibi için mutluyum. en güzelini o kapmış işte. yatağında ne kadar huzurlu uyuyordur kimbilir. dünyadaki en mutlu insan o yahu.
adamlar geçen ramazanda da bu sloganı kullanmıştı, şimdi yine kullanıyorlar. hafızam olmadığından önceki sene kullandılar mı bilmiyorum ama adam resmen tutmuş bırakmıyor bu cümleyi. onun sahibiymiş gibi seviniyorum. sanki dünyadaki en güzel sloganı kapmış adam. diğer markalar için yapacak bişi yok artık. en güzelini bu kaptı. valla firma sahibi için mutluyum. en güzelini o kapmış işte. yatağında ne kadar huzurlu uyuyordur kimbilir. dünyadaki en mutlu insan o yahu.
sanki kendim doğdum bugün. halbüsem daha var benimkine. insanların kendi doğumlarını kutlamaları saçma gelir bazen bana, hatta işte "iyi ki doğmuşsun varmışsın" geyikleri bile bazen saçma geliyor. ama şimdi anladım birinin doğumuna sevinmeyi. (ay resmen anaç oldum ayol)
evet minik sanşaynlar. daha ilk yazdığım satır dün gibi aklımda diyebiliyorum blog sağolsun. su uçar yazı kalır. negzel.
bundan sonraki yazılar nolcak kimbilir.
yıllık kalkınma planı yapmaya karar virdim na şu dakika. seneye 4 eylüle kadar bahsedeceğim konular:
iyi ki yazmışım be. =)
evet minik sanşaynlar. daha ilk yazdığım satır dün gibi aklımda diyebiliyorum blog sağolsun. su uçar yazı kalır. negzel.
bundan sonraki yazılar nolcak kimbilir.
yıllık kalkınma planı yapmaya karar virdim na şu dakika. seneye 4 eylüle kadar bahsedeceğim konular:
- derslerimde nasıl çok başarılı olduğum, günü gününe çalıştığım
- dışarlarda nasıl eylendiğim, arkadaş oturmalarında nası komiklikler olduğu
- yolda giderken garip insanlarla nasıl muhabbetlere girdiğim (deliçeker var bende)
- hayatımın pirensiyle nası tanıştığım (gah gah)
- mezuniyetlik, iş bulma halleri, süper fotolar, ve daha niceleri.
iyi ki yazmışım be. =)
canım cicim bidenem peteğim hello sanşayn'ımın, (hello sanşayn'ımızın!) doğumgünüsü bugün. daha dün küçücük bebekti. şimdiyse tam 1 yaşında yavyum. kah güldük. kah ağladık. yemedik yedirdik, içmedik içirdik, yorumlarınızla( siz hınzırlarda deli gibi yorum yapardınız ya hep) bugünlere geldik.
negzel. daha nice yaşlara. nice yazılara. gülmelere kahkahalara amin.
hangimiz hello sanşayn değiliz ki zaten. =)
gecenin 03:33'ünde tvde neler var sizler için araştırmak istemiştim. ama yapamadım. zira bütün ev halkı uyuyordu. ramazan davulcusu bile evine gidip uyumuştu. baykuş ben pcnin başına tünemiş yazıyor da yazıyordum. neleri araştırsam diye düşünüyordum. nalet olsun. türksele sorcak sorum bile yoktu. ne kadar da memnundum hayattan. herşey kıyak bedave idi. kıyak diye bar açmalıydım. isim tutardı kesin.
acaba tvde ne vardı cidden. gündüz kuşağı tekrar ediyor olmalıydı. tvde neyin olup olmadığıyla ilgilenmiyorum aslında. eskiden telefonlu gerzek yarışmalar vardı. bayaa izlerdim ben onları. nüçün, geç yatan bi insan yavrusu olduğumdan başka bişi yayınlamıyorlardı süpertürkkanalları. bi çok kişiyi tanıdım öyle. bkz. prens erkan serçe. evet en büyük örneğim oymuş meğersem, başka ünlenen aklıma gelmedi.
bu arada bu tvde ünlenme işine kılım ben. neden diye düşünüyorum ama bulamadım. 3G'den tiksindiğim kadar, tvde ünlenme hevesi olan insanlardan da tiksiniyorum şu saatlerde.
haaa unutmadan son günlerimin en büyük nefretini paylaşmak istiyorum sizlerle:
1. sararan yapraklar!
2. "sonbahar serinliği" tamlamasını kullanan şahıslar!
3. "akşam soğuk olur, kalın giyin" diyen kişilikler!
4. "hava erkenden kararıyo artık yaa" diyen kişi ve kurumlar!
olm hala tatil yapmadım. dünyadaki en kısa mevsim yaz artık. bikini bile giymedim lan. zaten hop diye ramazan geldi, "dışarsı akşam güzel oturması"ndan da bişi anlamadım. sanki istanbula her dakka "dışarsı oturması arkadaşı" geliyo. töbe yarebbi.
not: günübirlik turlara benlen katılcak arkadaş arıyorum.
not 2: google'dan "burcuyagmur blogspot, hello sanşayn, brcygmr, blog" gibi kelimeleri aratan insanları deli gibi seviyorum. yanaklarından ve de gözlerinden öpüyorum onları. canlarım benim. çok güzel mükemmel rüyalar görün sizler. aferim. muç.
not 3: olm arada bi yorum yazın sayfaya lan. yuh.
acaba tvde ne vardı cidden. gündüz kuşağı tekrar ediyor olmalıydı. tvde neyin olup olmadığıyla ilgilenmiyorum aslında. eskiden telefonlu gerzek yarışmalar vardı. bayaa izlerdim ben onları. nüçün, geç yatan bi insan yavrusu olduğumdan başka bişi yayınlamıyorlardı süpertürkkanalları. bi çok kişiyi tanıdım öyle. bkz. prens erkan serçe. evet en büyük örneğim oymuş meğersem, başka ünlenen aklıma gelmedi.
bu arada bu tvde ünlenme işine kılım ben. neden diye düşünüyorum ama bulamadım. 3G'den tiksindiğim kadar, tvde ünlenme hevesi olan insanlardan da tiksiniyorum şu saatlerde.
haaa unutmadan son günlerimin en büyük nefretini paylaşmak istiyorum sizlerle:
1. sararan yapraklar!
2. "sonbahar serinliği" tamlamasını kullanan şahıslar!
3. "akşam soğuk olur, kalın giyin" diyen kişilikler!
4. "hava erkenden kararıyo artık yaa" diyen kişi ve kurumlar!
olm hala tatil yapmadım. dünyadaki en kısa mevsim yaz artık. bikini bile giymedim lan. zaten hop diye ramazan geldi, "dışarsı akşam güzel oturması"ndan da bişi anlamadım. sanki istanbula her dakka "dışarsı oturması arkadaşı" geliyo. töbe yarebbi.
not: günübirlik turlara benlen katılcak arkadaş arıyorum.
not 2: google'dan "burcuyagmur blogspot, hello sanşayn, brcygmr, blog" gibi kelimeleri aratan insanları deli gibi seviyorum. yanaklarından ve de gözlerinden öpüyorum onları. canlarım benim. çok güzel mükemmel rüyalar görün sizler. aferim. muç.
not 3: olm arada bi yorum yazın sayfaya lan. yuh.
staj nedir, ne değildir, ne yer, ne içer, öğrencinin stajdaki amacı nedir?
bütüün bu soruların tek bi cevabı var çucuklar. staj, öğrenciye öğrenciliğin kıymetini anlaması için bulunan çok mühim bi müessesedir. okul günlerinizin, derslerinizin, ödevlerinizin, vizelerinizin ve hatta finallerinizin kıymetini anlarsınız.
çünkü türkiye genelinde yaptığım derin (çok derin) araştırmaya göre, bu memlekette yapılan stajlarda genellikle torpille yer ayarlanıyor. stajyere ücret verilmiyor, yemek yol masrafı genelde karşılanmıyor, stajyer sakardır, kırar döker bozar mantığıyla iş verilmiyor, ilerde mesleğimiz elimizden alınır diye adam gibi öğretilmiyor,
hatta hatta, işyerindeki çalışanların yaptıkları hatalar direk stajyerlerin üzerine atılıyor. (bizzat yaşadım, neyse ki tembel bi insanım, o gün orda bulunmayarak üzerime yıkılan suçtan kurtuldum)
stajda size iş verilmeyince cilt cilt kitaplar okuyorsunuz. kimse yokken koltuklarda uyuyorsunuz. bütün stajınız boş bi şekilde geçiyor. ha nasıl bi ortamda boş durduğunuz da önemli. uğraşacak bi işiniz olmadığından mevcut muhabbetleri dinlemek durumundasınız. o da ayrı bi kafa yaratıyor bünyede. evinize geldiğinizde "çocuğum kocam nerde benim" mantığında oluyorsunuz. bi kez daha bekarlığınıza seviniyorsunuz.
öğrenciliğinize seviniyorsunuz.
Uzakdoğulu bi bilgin der ki, "her öğrenci, öğrenciliğin kıymetini anlamak için staj yapmalıdır. "
aynen katılıyorum abiye.
bütüün bu soruların tek bi cevabı var çucuklar. staj, öğrenciye öğrenciliğin kıymetini anlaması için bulunan çok mühim bi müessesedir. okul günlerinizin, derslerinizin, ödevlerinizin, vizelerinizin ve hatta finallerinizin kıymetini anlarsınız.
çünkü türkiye genelinde yaptığım derin (çok derin) araştırmaya göre, bu memlekette yapılan stajlarda genellikle torpille yer ayarlanıyor. stajyere ücret verilmiyor, yemek yol masrafı genelde karşılanmıyor, stajyer sakardır, kırar döker bozar mantığıyla iş verilmiyor, ilerde mesleğimiz elimizden alınır diye adam gibi öğretilmiyor,
hatta hatta, işyerindeki çalışanların yaptıkları hatalar direk stajyerlerin üzerine atılıyor. (bizzat yaşadım, neyse ki tembel bi insanım, o gün orda bulunmayarak üzerime yıkılan suçtan kurtuldum)
stajda size iş verilmeyince cilt cilt kitaplar okuyorsunuz. kimse yokken koltuklarda uyuyorsunuz. bütün stajınız boş bi şekilde geçiyor. ha nasıl bi ortamda boş durduğunuz da önemli. uğraşacak bi işiniz olmadığından mevcut muhabbetleri dinlemek durumundasınız. o da ayrı bi kafa yaratıyor bünyede. evinize geldiğinizde "çocuğum kocam nerde benim" mantığında oluyorsunuz. bi kez daha bekarlığınıza seviniyorsunuz.
öğrenciliğinize seviniyorsunuz.
Uzakdoğulu bi bilgin der ki, "her öğrenci, öğrenciliğin kıymetini anlamak için staj yapmalıdır. "
aynen katılıyorum abiye.
içimde bi sıkıntı. günlerdir. gülüyorum eğleniyorum ama bişiler eksik. susuyorum içten içe. istemeden.
yüreğimin en içinde nefessizlik hissi. etrafımda kimse olmayınca ortaya çıkan daralma durumu. aklın başka yerlere gitmesi. seni mutsuzluğa zorlaması.
aslında gayet iyi görünüyorum dışardan yine. espri yapıyorum. alay ediyorum. muhabbet ediyorum. günlük olayları konuşuyorum. anlatılanları dinliyorum. yemek yiyorum. yürüyorum. müzik dinliyorum.
göğsümü sıkıştıran bi sessizlik var hep ama. ne kadar görmezden gelmeye çalışsam da orda.
gönlümden geçenlerin olmayışından herhalde. aslında bi şekilde oluyorlar ama istediğim gibi değil. noel baba bi hediye getiriyor ama ben bunu istememiştim ki. benimkisi yine bambaşka insanlara düşüyor.
susuyorum.
yazmaya kalkınca beceremiyorum. kelimeler cümleye dönüşmüyor. yarım yamalak. yarım..
neden?
belki "senin"olan birinin artık "başkasının" oluşu. belki "senin" hayatına başkalarının girmek üzere oluşu. belki de artık sadece "sen" olarak yaşamak isteyişin. tek kişi.
ağlanmıyor artık. sıkıntıdan nefes alamasan bile gözyaşı çıkmıyor bedeninden. susuyorsun.
ta ki radyoda "jay jay johanson- alone again ve jeff buckley - forget her" şarkılarını duyana kadar.
kafanı toplar gibi oluyorsun. pencereden temiz hava girmeye başlıyor hepsi bu.
yüreğimin en içinde nefessizlik hissi. etrafımda kimse olmayınca ortaya çıkan daralma durumu. aklın başka yerlere gitmesi. seni mutsuzluğa zorlaması.
aslında gayet iyi görünüyorum dışardan yine. espri yapıyorum. alay ediyorum. muhabbet ediyorum. günlük olayları konuşuyorum. anlatılanları dinliyorum. yemek yiyorum. yürüyorum. müzik dinliyorum.
göğsümü sıkıştıran bi sessizlik var hep ama. ne kadar görmezden gelmeye çalışsam da orda.
gönlümden geçenlerin olmayışından herhalde. aslında bi şekilde oluyorlar ama istediğim gibi değil. noel baba bi hediye getiriyor ama ben bunu istememiştim ki. benimkisi yine bambaşka insanlara düşüyor.
susuyorum.
yazmaya kalkınca beceremiyorum. kelimeler cümleye dönüşmüyor. yarım yamalak. yarım..
neden?
belki "senin"olan birinin artık "başkasının" oluşu. belki "senin" hayatına başkalarının girmek üzere oluşu. belki de artık sadece "sen" olarak yaşamak isteyişin. tek kişi.
ağlanmıyor artık. sıkıntıdan nefes alamasan bile gözyaşı çıkmıyor bedeninden. susuyorsun.
ta ki radyoda "jay jay johanson- alone again ve jeff buckley - forget her" şarkılarını duyana kadar.
kafanı toplar gibi oluyorsun. pencereden temiz hava girmeye başlıyor hepsi bu.
başlık konuma yazının sonunda deyinicim ama önce günün özeti sizlerle:
- başlık sloganı değişsin gelişsin modern çağa ayak uydursun diyen okuyucularımız vardır bi yerlerde diyor süpertelepatik güçlerim. sırf onlar için "hangimiz hello sanşayn değiliz ki ha?" yazısını kaldırıp yerinde hoş naif kibar ve de zarif sloganlar sorular yazılar aramaktayım. hayırlısı.
- 4. eylül hello sanşayn'ın doğumgünüsü ablası. küçüğüm 1 yaşını doldurucak. ay yavyum yavyuum..
- mermeanım istanbul'da. bu sene istanbul çok şenlikli. (herkezler burda. sen nerdesin) çok sıcak olmadı. oldu da olmadı. (nooldu da olmadı) staj vesilesiylen vapura doydum yine. sağolsun argadaşlar geldi gezdirme vesilesiylen gezmiş oldum. (güzel oldu) canım Ankara onu unuttum sanmasın. bkz. Ankara'nın yeri ayrı, üşürüz ven dı vedır iz karlı. yes.
- sıradaki şarkı siye gele. : nirvana'dan ne olursan ol gel. come as you are. başım gözüm üstüne.
- ramazan davulcumuz hala çok dakik. 03:03 te inletiyor sokağı sağolsun.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)