evet çok amerikan küfürü çevirisi bi başlık attım farkındayım ama bu temiz sayfaya çok kötü yazılar yazmak istemiyorum. yoksaa içimden geçen küfürleri duysanız oturur ağlarsınız bi nooluyo, nerdeyim ben dersiniz. evet.
sizinle konuşurken kelimeleri çok dikkatli seçen, şakalarında bile sabit olan, bazı konularda o kadar ciddi olup asla şakaya almayan, hatta sizin o konudaki esprilerinize bile kızan, tribimsi modlara giren insanlar var ya. vardır mutlaka olm. neyse. heh onlarla bi süre görüşmeyin. görüşmeyin diyorsam görüşmeyin ulen. sonra böyle eşten dosttan feysbuktan msnden görün. yaptıklarına yazdıklarına bi bakın allasen.. heh sizinleyken aslaa şakası bile yapılmayan mevzuların çok rahat onun bunun duvarına yazıldığını, o çok ciddi olunan konuların resmen sümük olunduğunu, sümük dediysem seviyesiz manasında düşün, göreceksiniz. ha görünce ne mi oluyo. hiç bi halt. böyle bi ya sabır diyorsun. kafanı yukarı çeviriyorsun. sonra içinden, ortamda kimse yoksa dışından bi güzel küfür ediyorsun. hafif bi rahatlama gelecek fark et onu, ama yeterli gelmeyecek.
ya sabır yahu..
sümükkafa!
bu arada, sen sen ol. sakın bana trip atma arkadaşım. bak ayağını denk al yapma onu. gel beni öldür, böyle en pislik şeyleri yap. hatta yukardaki olayı yap böyle, önce bi konuda çok ciddi konuş benimle "bak burcu böyle böyle konuşmayalım rahatsız oluyorum" de, sonra onun bunun bilmemneresine "hahaha bu konuda böyle böyle yapmalıyız" de. ha yine kızarım ama SÜPERSAÇMA TRİPler kadar asla kızamam. kimse kimseye trip atmasın, hayat bayram olsun, çiçekler ötsün, kuşlar açsın.
uykunu aldın. güzel bi şekilde uyandın. yüzünü yıkadın. müziği açtın. çay/kahven hazır. haber başlıklarına göz attın, hava durumuna baktın. kolayca seçtin giysilerini. giyindin. saçını başını topladın. ayakkabılarını giydin. dersine, işine gücüne gittin. tanıdıklara selam verdin. muhabbet ettin. telefonunda sevdiklerinle konuştun, mesajlaştın. işsizlikmiş, siyasetmiş, paraymış kafana takmadan güne devam ettin. kafanı kaldırıp gökyüzüne baktın. mükemmel bi hava. yemek yedin. karnın da tok artık. yapman gerekenleri yapıyorsun. sınavlara çalışıp ödev hazırlıyorsun. iyi yine de. yorgun değilsin. arkadaşlarınla oturdun, güldün eğlendin. fotoğraf çektin. birşeyler eksik.. güneş batmak üzere. hava güzel. montunu giymedin. yürüyorsun evine, odana. gittiğin yerde bi eksik yok, markete uğramayacaksın. mp3çalar çantanın dibinde, müzik dinleme bu sefer yürürken. saçların uzamış, kahküllerin rahatsız ediyor rüzgarda artık. iyisin yahu. sabah otururken yapılan espriler aklına geliyor, gülümsüyorsun kendi kendine. güzel bence. ama birşeyler eksik hala. adı yok.
önemi yok.
"Belki de bu dünya, başka bir gezegenin cehennemidir." demiş. kimbilir..
önemi yok.
"Belki de bu dünya, başka bir gezegenin cehennemidir." demiş. kimbilir..
o diil de mürekkep nooldu be haci?
şimdi efenim bi önceki seçimlerde benim oy vermek durumum gerek yaş hesabıydı, ilk oy kullanma işlemleri(ki var mıydı ondan da emin değilim) gerek istanbuldusuydu ankarasıydı başvurusuydu falan diyerekten olmadı kullanamamıştım. bu sene bi heves..
hadi hevesimi geçtim. kullanamıcam annem indirimli bilet almış önceden değiştiremiyorum, istanbulda olucam dediğim an. burcu 1 oy 1 oydur ya melih 1oyla kazanırsa diye milyorlarca insandan laf işittim. hem onlar için. hem de "lan iki hafta sonra istanbula gidersin" kullan işte oyunu gel de diyerekten yola çıktım. tabii nedir nasıl kullanılırdır falan eşten dosttan dinledim. gözlem yapar durumu çakarım diyerekten girdim sıraya. sıradan evvel herkesin parmağına bakıyorum mürekkep nerde diye. (hani eskiden onun da bi havası olurdu ki ben özenirmişim kendisine) yok abi. kimse de göremedim. hayırdır diyerekten sandığa kadar geldim. haha benim geldiğim seneyi tutmuş biteceği.
bence o mürekkep bildiğin statü simgesi. bak ben resmen seçme hakkımı kullanıyorum, eşekbaşı değilim diyor. resmen benim de payım var bu işlerde diyor. eften püften yaşamıyorum oğlum teheeeey diyor..
niye bitti neden gitti bilmiyorum ama. keşke mürekkep olayı bre :/
bütün hafta geç yatıp erken kalkmaca. çarşamba günkü sınavın ekstra kötü geçmesi.perşembe geç yatmaca, cuma erken kalkmaca. istanbuldan dönüş biletini değiştirmek.pazar günü sabah 10a almak. laba gitmek. başka bi laba daha gitmek. aştiye gitmek. otobüs biletlerinin kaybolduğunu farketmek. listeden koltuk numarasını öğrenip yola çıkmak. gece istanbulda olmak. ilk defa bu kadar özlemek. ilk defa İstanbul yolundayken bu kadar sabırsızlanmak. Alibeyköy'den servise geçmek. Servisin yavaş gitmesi üzerine, inip eve koşmak istemek. eve gelmek. bisürü mutluluk. bisürü seni özleyen insan. yapılmış yemekler tatlılar, anlatılmayı bekleyen komik olaylar.. buzdolabının karşısına oturmak. kapağını açıp içindekilere bakmak. sadece bakmak. bünyede hissedilen mutluluk. uyuyan babanın yanına yanaşıp "yarın sabah sarıyere gidelim mi haci" demek. uyku sersemliği hoşgeldin denmesi. evin odalarını gezmek. göz doyurmak. astığım fotoğrafları görmek. yeniden mutluluk hissi. gece geç yatıp sabah 6da baba tarafından uyandırılmak. gözünü açtığında karşında sevdiklerini görmek. sarıyerde börek dileğinin kabul oluşu. babayla yola düşmek. börek alıp eve dönmek. deniz kenarından geçerken camı sonuna kadar açıp boğaz rüzgarını hissetmek. o "unutulmayan kare"lere bi kare daha eklemek. (buradan itibaren hızlanıyorum zira oldukça hızlı bi istanbul oldu bu kez.) ordan eve gelmek. hep beraber kahvaltı yapmak. anneyle alışverişe gitmek. bişiler almak. anneanneyi ziyaret etmek. eve gelmek. hep birlikte babaanneye gitmek. oradan yine eve gelmek. babanın işlere yardımcı olmak. banyoda sağ alt köşesi paslanan aynayı söküp monte yerlerini değiştirerek o köşeyi sol üste almak. sonra kardeşle alışveriş merkezine gitmek. anneye çiçek almak. eve gelmek. balık yemek. eve misafir gelmesi. gitmesi. hep beraber kabak kelleri izlemek. gece geç yatmak. sabah 8 de kalkmak. çanta hazırlamak. 8i 20 geçe saatlerin ileri alındığını hatırlayıp 10dkda evden çıkmak. otobüse yetişmek. otobüste uyuklamak. molada kahvaltı yapmak. sonra yine uyuklamak. aştiye gelmek. havanın mükemmel oluşu. armadada otobüs beklemek. yurtlara oy vermeye gitmek. sırada beklemek. valizle g bloğa yürümek. yürürken erimek. odada direk yemek yiyip seçim sonuçlarını izlemek. ve bi haftasonumuz böyle geçti..
Hani bazen bisürü rüya görmek istersiniz. ya da ne bileyim. rüya hiç bitmesin devam etsin falan istersiniz. heeh. şimdi 3 gün uykusuz kalın. kaldınız mı. tamam. sabah 10 vakitlerine bilet alın. hava aydınlık güzel olsun böyle. cam kenarı olsun koltuk, perdeyi kapatmayın. üşenin. evet. sonra mp3çaları takın kulağınıza. normal şarkılar olsun böyle. gittikçe içiniz geçecek bisüre sonra rüya alemine dalacaksınız. otobüsün sarsıntısından uykunuzda bi sonraki evreye geçmek üzereyken uyanacak, yeniden rüya aleminde olacaksınız. böylece rüyanızda, atlas dergisinin bi yarışma düzenlediğni, konunun ankarada doğa fotoğrafları olduğunu ya da telefonunuza "burcu aştideyim kaçta burda olursun gibi" bi mesaj geldiğini ya da şu an hatırlamadığım nice rüyayı arka arkaya görebilirsiniz.
Norah Jones - Come away with me.
Jeff Buckley - Lilac wine. hele bu şarkıda bi söz var ki..
"I drink much more than I ought to drink
Because it brings me back you..."
saygı duyuyorum.
masamın lambası ısınınca sönüyordu. idareye söylemeye üşeniyordum. dayanamadım önceki hafta söyledim. teknisyen ne zaman gelir muallak dediler. eyvallah dedim. odaya girdiğinizde sağ tarafta olan masanınki bozuk dedim. yazdı teyze. dün genetik çalışıyordum. lamba zırt pırt sönüyor, matlaştırılmış kuşe kağıt parlıyor..
öbür masayı çektim camın önüne, açtım perdeleri. oh mis gibi ışık girdi odaya. f bloğa giren çıkana bakıyordum dersten sıkılınca. bundan sonra süper ders çalışırım ben burada lan diye sevinerekten sabahın 5ine alarm kurdum ki son yıllarda en erken saate kurduğum alarm oldu kendisi. alarm çalınca üşenmedim kalktım. oturdum derse. bir daha bu çalışmayı son güne bırakırsam köpekler işesin kapıma dedim. çalıştım, çalıştıkça mallaştım. sonunda hiçbişi bilmeyerek ve bildiklerimden de emin olmayarak girdim sınava. sınav da bana girdi. 3 şubeyiz. 2 şubenin soruları ortak test, bizimki sıçmık. (uzun zamandır küfür etmezdim tutardım kendimi. bu blog temiz kalacaktı ama daha fazla tutamıyorum kendimi). sınav bildiğin sıçmıktı. evet. (bu arada sıçmık lafına çok gülüyorum ben ahaha) neyse. ön sayfa klasik ful. orta sayfa 20soru doğru yanlış. yanlışları da düzelteceksin bi de. son sayfa böyle klasik boşluk doldurmaca arası bişi. sonuna başarılar yazmışlar. tabi çalışan yapıyor, ama çok kırma gözün sevem hoca yazasım geldi. of. neyse ki ilk vizelerin son sınavıydı kendisi. 8nisana yetiştirmem gereken ödevi saymazsam nisan sonuna kadar boşum. bunun sevinciyle taze taze aldığım penguen'i okudum kütüphanenin göbeğinde. hah hah sınavlarım dercesine güldüm esprilere. çok eğlendim insanların pis bakışlarına. zira önceki gün ders çalışmaya çalışırken yan masadaki arkadaşlara bildiğin çıkıştım sessiz olur musunuz diye. bi de pis bi bakışım var sanırım. öyle bakınca çocuk önce bi şaşırdı, sonra boynunu büküp süper ince bi sesle pardon dedi. efendi ol ciğerimi ye dedim içimden.
İstanbul'u özledim. bildiğin özledim yahu. geçen sabah meliyka pükpükler sabah okulda olduklarını yani odadan çıkıp sitiye gitme vaktimin geldiğini haber ederlerken ah ulan şimdi taksimde yürüyor olacaktım. bu saatte kimse de yoktur bomboştur mis gibi diye iç geçirdim.. beşiktaşta bi çay içmek olsun. sarıyerde börek yemek olsun. neyse ki haftasonu gidiyorum yoksa bi yerim şişecek burlarda.
artık mangal vaktidir!
artık rakı vaktidir! haydi gençlik..
ahaha unuttumdu ne anlatacağımı. of konuyu öyle bi dağıtmışım ki. ahaha. ya işte masa lambalarından biri yanmıyordu ya. heh. güzelzekalı teknisyen gitmiş yanan lambayı sökmüş yeni lamba takmış. saygı duydum kendisine. devletin malı deniz yemeyen...
neyse çok daldandala olmadı bu. hadi yine iyiyik.
hala İnebolu'da arkadaşım yok. pof..
öbür masayı çektim camın önüne, açtım perdeleri. oh mis gibi ışık girdi odaya. f bloğa giren çıkana bakıyordum dersten sıkılınca. bundan sonra süper ders çalışırım ben burada lan diye sevinerekten sabahın 5ine alarm kurdum ki son yıllarda en erken saate kurduğum alarm oldu kendisi. alarm çalınca üşenmedim kalktım. oturdum derse. bir daha bu çalışmayı son güne bırakırsam köpekler işesin kapıma dedim. çalıştım, çalıştıkça mallaştım. sonunda hiçbişi bilmeyerek ve bildiklerimden de emin olmayarak girdim sınava. sınav da bana girdi. 3 şubeyiz. 2 şubenin soruları ortak test, bizimki sıçmık. (uzun zamandır küfür etmezdim tutardım kendimi. bu blog temiz kalacaktı ama daha fazla tutamıyorum kendimi). sınav bildiğin sıçmıktı. evet. (bu arada sıçmık lafına çok gülüyorum ben ahaha) neyse. ön sayfa klasik ful. orta sayfa 20soru doğru yanlış. yanlışları da düzelteceksin bi de. son sayfa böyle klasik boşluk doldurmaca arası bişi. sonuna başarılar yazmışlar. tabi çalışan yapıyor, ama çok kırma gözün sevem hoca yazasım geldi. of. neyse ki ilk vizelerin son sınavıydı kendisi. 8nisana yetiştirmem gereken ödevi saymazsam nisan sonuna kadar boşum. bunun sevinciyle taze taze aldığım penguen'i okudum kütüphanenin göbeğinde. hah hah sınavlarım dercesine güldüm esprilere. çok eğlendim insanların pis bakışlarına. zira önceki gün ders çalışmaya çalışırken yan masadaki arkadaşlara bildiğin çıkıştım sessiz olur musunuz diye. bi de pis bi bakışım var sanırım. öyle bakınca çocuk önce bi şaşırdı, sonra boynunu büküp süper ince bi sesle pardon dedi. efendi ol ciğerimi ye dedim içimden.
İstanbul'u özledim. bildiğin özledim yahu. geçen sabah meliyka pükpükler sabah okulda olduklarını yani odadan çıkıp sitiye gitme vaktimin geldiğini haber ederlerken ah ulan şimdi taksimde yürüyor olacaktım. bu saatte kimse de yoktur bomboştur mis gibi diye iç geçirdim.. beşiktaşta bi çay içmek olsun. sarıyerde börek yemek olsun. neyse ki haftasonu gidiyorum yoksa bi yerim şişecek burlarda.
artık mangal vaktidir!
artık rakı vaktidir! haydi gençlik..
ahaha unuttumdu ne anlatacağımı. of konuyu öyle bi dağıtmışım ki. ahaha. ya işte masa lambalarından biri yanmıyordu ya. heh. güzelzekalı teknisyen gitmiş yanan lambayı sökmüş yeni lamba takmış. saygı duydum kendisine. devletin malı deniz yemeyen...
neyse çok daldandala olmadı bu. hadi yine iyiyik.
hala İnebolu'da arkadaşım yok. pof..
abicim. bi kabak, bi havuç, bi patates. sebze çorbasına niyetliyim. bizim evde hiç pişmez nerdeyse. gurbette tattım sevdim. bu akşam da niyet ettim yapayım dedim. sebzeleri rendeledim. tencereye biraz yağ koydum. bu rendelediklerimi attım üzerine. krema koydum. hani kremalı sebze çorbası derler ya. neyse. biraz tuz. tabi su da ekledim. rengi bi kere böyle yeşil mi desem sarı mı desem garip bişi oldu. bi de sebzeler fazla gelmiş, 1 kabak, 1 havuç, 1 patatesle 4 kişilik ailenin 2 aylık yemeği çıkarmış. 15dkdır pişiyorlar. tatmaya korkuyorum. zira burada yediklerimle görüntüsünün bile alakası yok. altını kapattım ocağın hala fokurduyor kendisi. of.
kalktım demin. ne halde bi bakayım dedim. böyle kıvam alır gibi olmuş. durdum sustum gülümsedim. azıcık koydum kaseye. bakıştım bi. tadına baktım. aslında kötü olmamış tadı. ama mayhoş'taki lezzeti tutturamadım. orada da geçen seneden beri yapmıyorlar. geçen sene de kışın 1 kez yapmışlarda o da benim ısrarım üzerine. en kısa zamanda gidip soracam tarifi. söylemezse usta na bu tencereyi kapılarına dökerim acımam.
bi daha tattım çorbayı. tövbe estağfurullah. bi daha doğaçlama çorba yaparsam namerdim. bildiğim şeyi yapacam arkadaşım. şehriyeli domates çorbası(suyu), bisürü soslu makarna (ki onda iyiyim), sosisli patatesli sulu yemek (adı yok, doğaçlama yapıp da tutturduğum tek yemek) , menemen, pilavlar. evet abi.
Ayva tatlısı, yalancı tavukgöğsü, karnıyarık, sebze çorbası, böyle mantarlı etli yemekler, kuşbaşı etli taze fasülye, mantarlı börek, süpersalata, süperdiğerçorbalar yapmasını bilen bir aşçı arıyorum. ssk, yol, yemek falan beklemesin. beraber yemek yeriz. bulaşıkları ben yıkarım. sonra dizime yatar bi hikaye anlatırım.
ah anacum. özledim uleyno ev yemeklerini!
kalktım demin. ne halde bi bakayım dedim. böyle kıvam alır gibi olmuş. durdum sustum gülümsedim. azıcık koydum kaseye. bakıştım bi. tadına baktım. aslında kötü olmamış tadı. ama mayhoş'taki lezzeti tutturamadım. orada da geçen seneden beri yapmıyorlar. geçen sene de kışın 1 kez yapmışlarda o da benim ısrarım üzerine. en kısa zamanda gidip soracam tarifi. söylemezse usta na bu tencereyi kapılarına dökerim acımam.
bi daha tattım çorbayı. tövbe estağfurullah. bi daha doğaçlama çorba yaparsam namerdim. bildiğim şeyi yapacam arkadaşım. şehriyeli domates çorbası(suyu), bisürü soslu makarna (ki onda iyiyim), sosisli patatesli sulu yemek (adı yok, doğaçlama yapıp da tutturduğum tek yemek) , menemen, pilavlar. evet abi.
Ayva tatlısı, yalancı tavukgöğsü, karnıyarık, sebze çorbası, böyle mantarlı etli yemekler, kuşbaşı etli taze fasülye, mantarlı börek, süpersalata, süperdiğerçorbalar yapmasını bilen bir aşçı arıyorum. ssk, yol, yemek falan beklemesin. beraber yemek yeriz. bulaşıkları ben yıkarım. sonra dizime yatar bi hikaye anlatırım.
ah anacum. özledim uleyno ev yemeklerini!
şimdi ilan veren benim. mevzu şu. haftada 1 bilemedin 2 kez, biriken bulaşıklarım için bulaşıkçı arıyorum efenim. öyle sigortaydı yol ücretiydi yemekti falan karşılayamam ama bi kahve ısmarlarım kendisine. zaten 2 tencere 2 tabak 2 bardak. hayır çok değil işte birikiyor ya hani. birikince hiç yıkayasın gelmiyor ya. heh. teklifimi bi düşünün. gel bence. yıka bulaşıkları. . sevgilinle kavga falan ettiysen, ailenle sorunların varsa, minibüsçü paranın üzerini vermediyse, çayına farkında olmadan fazla şeker attıysan, sınava çalışmayı yine son güne bıraktıysan, bilgisayarına virüs girdiyse, paçaların çamur olduysa vs. kafana takma. gel işte. bedava terapi. üzerine bi de kahve içecen yuh. durduğun kabahat.
sanyo 40yıl önce bi makina tasarlamış. evet insan yıkıyor kendisi. höh dedim. seygı duydum. bu haftaki bulaşıkları yıkadık şimdi sınavlardan yıkıyamadığım bünyemi yıkayacam insanlık adına. adiyos.
(Coldplay)
bazen kendi kendime konuşuyorum. konuşuyorum ama içimden. evet özellikle yalnız otururken oluyorlar. yoo kötü bi durum değil. bilmiyorum alıştım bu duruma ben. gülmeyin. delilik değil ki. bu gece yine oldu. ha sohbetin tıkandığı noktalar güzel olmuyor bi. durdum durdum. mucizelere inanır mısın dedim. cevap veremedim.
İnebolu'ya bekliyorum hepinizi. Ha gelmem derseniz sorun değil. neyse ki hayır cevabına alışkın bi insanım..
Vole reklamı.. hala öyle gülen insanlar yakın arkadaşım olsun istiyorum.
21.mart.. hava soğuk ama güneşli. mont atkı çıktım dışarı. aslı yiirumla kahvaltı yaptık. öğlen 3 gibi odaya dönerken resmen çimenler çekti. montu serdim hırkaları çıkardım. tshirtle yattım çimenlere. yeter ki bi daha kar yağmasın. çiçekler ötsün kuşlar açsın.
"'Cause I don't know where I'm going and I wanna talk
I feel like I'm going where I've been before
And I wanna talk"
mucizelere inanır mısın dedim. kimse cevap vermedi.
bazen kendi kendime konuşuyorum. konuşuyorum ama içimden. evet özellikle yalnız otururken oluyorlar. yoo kötü bi durum değil. bilmiyorum alıştım bu duruma ben. gülmeyin. delilik değil ki. bu gece yine oldu. ha sohbetin tıkandığı noktalar güzel olmuyor bi. durdum durdum. mucizelere inanır mısın dedim. cevap veremedim.
İnebolu'ya bekliyorum hepinizi. Ha gelmem derseniz sorun değil. neyse ki hayır cevabına alışkın bi insanım..
Vole reklamı.. hala öyle gülen insanlar yakın arkadaşım olsun istiyorum.
21.mart.. hava soğuk ama güneşli. mont atkı çıktım dışarı. aslı yiirumla kahvaltı yaptık. öğlen 3 gibi odaya dönerken resmen çimenler çekti. montu serdim hırkaları çıkardım. tshirtle yattım çimenlere. yeter ki bi daha kar yağmasın. çiçekler ötsün kuşlar açsın.
"'Cause I don't know where I'm going and I wanna talk
I feel like I'm going where I've been before
And I wanna talk"
mucizelere inanır mısın dedim. kimse cevap vermedi.
merhaba. bu akşamki yazımızda size inebolu nedir ne değildir onu anlatıcam. teşekkürler.
hiç tarzım olmayan bi uslubla giriş yaptıktan sonra yazıya dönüyorum efenim. inebolu kastamonu ilimizin en kuzeyinde bi yerlerde olup minik bi sahil ilçesidir. sessiz bi mekan olmakla beraber emekli vatandaşlarımız için eşsiz bi cennettir adeta. baba tarafım oralı, anne tarafım küreli olduğundan ben 3 yaşındayken İnebolu'dan ev almış sevgili ailem. her yaz gidebilelim kafa dinleyelim diye. 3 yaşımdan bugüne gelene kadar hayat çok yormadı beni dolayısıyla o huzur ortamında hiç arkadaşım olmadı. görüyordum akşamüzeri bisiklete binenleri. grupça denize girenleri. ya da ne bileyim çay bahçesinde hep birlikte oturup çekirdek çıtlamak olsun, misket havalarında göbek atmak olsun. hep onlar eğlenirlerdi. yazlık ev olduğu için sabit telefon yoktu. pttye yürürdük her akşam.
evimiz giriş katta. her yaz mutlaka bi hasar olur. ya yukardan su akar. ya fareler basar. ya tuvalet taşar. zemin kat evin derdi bitmez asla. bi keresinde koltuk arkasındaki duvarda iki büyük solucan görmüştüm. evde saksı yok bişi yok. bildiğin ekolojik ortamı değişmiş adamın. duvarda geziyor. çıyan olsun. binlerce örümcek olsun. çekirge olsun. entomoloji kavramını o evde öğrendim ben. denize bakan tarafta tek bi odamız mevcut. ha yine zemin kat olduğundan her yaz denizi değil de pencerenin dibine park eden arabaları seyrederiz biz. binayı da yapan adamın gerizekalılığından ki iddialıyım gerizekalı kendisi, karşı dairemizin denize bakan iki penceresi var. bina girişinin yanı dükkan diye ayrılmış tek oda.yanında binaya giriş. yanında bizim pencere. ha karşımıza gelen "hoca" önceki senelerde o boş olan dükkan kısmını evine kattı pencere sayısı 3e çıktı. adam hoca okur üfler zart zurt diye de kimse bişi diyemedi. zaten hergün mevlüt okunuyo gibi evde. gelsin teyzeler gitsin teyzeler.
her yaz gideriz. annem 1 ay kalalım der. bana bi hafta yeter. eğer arkadaşınız yoksa yaptıklarınız belli başlıdır. günün istediğiniz vaktinde kalkarsınız. bilgisayarınız olsa bile telefon olmadığından internet yoktur. tv izlersiniz. bişiler yersiniz. eğer bisikletinizin lastikleri inmemişse bi gazete almaya gidersiniz. öğleden sonra gibi denize bakarsınız. oranın denizi gariptir. 3 ay kalırsınız, 4 gün muhteşem olur. muhteşem kıvamı da şu: minik dalgalı, ılık gibi ama soğuk da denebilir, temiz.
geri kalan günlerde birbirinize "olm dalgaya bak laan" diyerek gezinirsiniz. ha her gün aynı dalgayı görürsünüz ama şaşırmanız bitmez hiç. deniz güzelse girersiniz. tam 4 adımdan sonra su seviyesi 1buçuk metre civarındadır. atacağınız her adım karadenizin derinliklerine götürür sizi. dalgalıysa ve girdiyseniz. biraz açılayım ilerde dalga yok dersiniz ki yoktur da. ama ordan dönmek cidden güç olur. attığınız her kulaç Rusya içindir sanki bilinmez. duştu akşam yemeğiydi derken. güneşin batışını izlersiniz. her akşam izlemeye doymazsınız. benim için bunu söylemek pek doğru değil zira eski odam c 205te güneşin batışını izlemek çok daha büyük bi keyif idi benim için.
yemek yendi. haberler izlendi. dışarı çıkmak gerek. sahil şeridi boyunca yürünür. sınırlı nüfus, sınırlı mekan sayısını beraberinde getirir. emeklilerin ortam hakimi oluşu gençlere yaramaz. bi tane park vardır, müziğiyle hitap ettiği kitle bellidir. bi yaz komple "kuzu kuzu" dinledim. başka bi yaz tamamen serdar ortaçın yılıydı. havuzu olan yakamoz tatil köyü var zira başka havuz yok. oranın havuzunun da pek hijyenik olduğunu söyleyemem. neyse bi kere oraya gitmiştik. bütün gün, şaka yapmıyorum, bütün gün yıldız tilbe dinledim. suyun altında bile kabus sesini duyuyordum.. inebolu da çocukluğum yabancı parça dinlemek hayaliyle geçti. en tırt şarkılara bile razı gelirdim. mp3çaların yaygınlaşmasıyla rahat bi nefes almıştım. iki tane çay bahçesi vardır. yanyanalardır. orglu abiler harikalar yaratır yaşlılara. sesi çok güzeldir delikanlının anneanneme göre. çok efendidir. çay bahçesi ortamında herkes sahneyi izleyecek şekilde oturur. sahnede küçük çocuklar birbirini kovalar. anneler babalar çay içer, çocuklar gazoz. her akşam dışarı çıkılmaz tabi. bazı akşamlar o yürüyüş bile yapılmaz evde oturulur. neticede benim bu vakte kadar bi arkadaşım oldu. pelin. onunla da 10 yaşımdan sonra görüşmedik. şimdi nerde napıyor bilmiyorum. zaten çok yakın arkadaş değildik. çocuktuk işte sahilde kumdan kaleler yapardık belki. hatırlamıyorum. ha sahil demişken sahilde kum azdır. taş ağırlıklıdır. "camtaş" toplamak güzeldir. o taşlarla hiçbişi yapmazsınız ama toplarsınız işte. mavi olanlar çok kıymetlidir her zaman. ha bi de çok güzel fındık ceviz kırılır o taşlarla. istanbula bile götürürsünüz.
Evet arkadaşım yok benim orada hiç. herkese gelin kalın derim. oda tutalım eğlenelim bizbize olalım derim. yanaşmazlar. yanaşsalar da hani planlanan şeyler olmaz asla ya. olmaz işte. arkadaşlarınız varsa inebolu süperdir. ama benim gibi bi yalnız adamdan süperliği hakkında pek bişi duymazsınız. serdar ortaça maruz kalmıştır orada günlerce. suyun altında yıldız tilbenin sesini duymuştur. yazık olmuş ömrü yenmiştir. geçen gün internette gördüm. bi arkadaş ineboluluymuş. henüz tanışmıyorum kendisiyle ama sırf bu sebepten kankam olmasını isteyebilirim. hatta ilkokul birinci sınıf öğrencileri gibi yanına gidip "merhaba ben burcu bundan sonra birbirimizin en yakın arkadaşı olalım mı?" bile diyebilirim.
hiç tarzım olmayan bi uslubla giriş yaptıktan sonra yazıya dönüyorum efenim. inebolu kastamonu ilimizin en kuzeyinde bi yerlerde olup minik bi sahil ilçesidir. sessiz bi mekan olmakla beraber emekli vatandaşlarımız için eşsiz bi cennettir adeta. baba tarafım oralı, anne tarafım küreli olduğundan ben 3 yaşındayken İnebolu'dan ev almış sevgili ailem. her yaz gidebilelim kafa dinleyelim diye. 3 yaşımdan bugüne gelene kadar hayat çok yormadı beni dolayısıyla o huzur ortamında hiç arkadaşım olmadı. görüyordum akşamüzeri bisiklete binenleri. grupça denize girenleri. ya da ne bileyim çay bahçesinde hep birlikte oturup çekirdek çıtlamak olsun, misket havalarında göbek atmak olsun. hep onlar eğlenirlerdi. yazlık ev olduğu için sabit telefon yoktu. pttye yürürdük her akşam.
evimiz giriş katta. her yaz mutlaka bi hasar olur. ya yukardan su akar. ya fareler basar. ya tuvalet taşar. zemin kat evin derdi bitmez asla. bi keresinde koltuk arkasındaki duvarda iki büyük solucan görmüştüm. evde saksı yok bişi yok. bildiğin ekolojik ortamı değişmiş adamın. duvarda geziyor. çıyan olsun. binlerce örümcek olsun. çekirge olsun. entomoloji kavramını o evde öğrendim ben. denize bakan tarafta tek bi odamız mevcut. ha yine zemin kat olduğundan her yaz denizi değil de pencerenin dibine park eden arabaları seyrederiz biz. binayı da yapan adamın gerizekalılığından ki iddialıyım gerizekalı kendisi, karşı dairemizin denize bakan iki penceresi var. bina girişinin yanı dükkan diye ayrılmış tek oda.yanında binaya giriş. yanında bizim pencere. ha karşımıza gelen "hoca" önceki senelerde o boş olan dükkan kısmını evine kattı pencere sayısı 3e çıktı. adam hoca okur üfler zart zurt diye de kimse bişi diyemedi. zaten hergün mevlüt okunuyo gibi evde. gelsin teyzeler gitsin teyzeler.
her yaz gideriz. annem 1 ay kalalım der. bana bi hafta yeter. eğer arkadaşınız yoksa yaptıklarınız belli başlıdır. günün istediğiniz vaktinde kalkarsınız. bilgisayarınız olsa bile telefon olmadığından internet yoktur. tv izlersiniz. bişiler yersiniz. eğer bisikletinizin lastikleri inmemişse bi gazete almaya gidersiniz. öğleden sonra gibi denize bakarsınız. oranın denizi gariptir. 3 ay kalırsınız, 4 gün muhteşem olur. muhteşem kıvamı da şu: minik dalgalı, ılık gibi ama soğuk da denebilir, temiz.
geri kalan günlerde birbirinize "olm dalgaya bak laan" diyerek gezinirsiniz. ha her gün aynı dalgayı görürsünüz ama şaşırmanız bitmez hiç. deniz güzelse girersiniz. tam 4 adımdan sonra su seviyesi 1buçuk metre civarındadır. atacağınız her adım karadenizin derinliklerine götürür sizi. dalgalıysa ve girdiyseniz. biraz açılayım ilerde dalga yok dersiniz ki yoktur da. ama ordan dönmek cidden güç olur. attığınız her kulaç Rusya içindir sanki bilinmez. duştu akşam yemeğiydi derken. güneşin batışını izlersiniz. her akşam izlemeye doymazsınız. benim için bunu söylemek pek doğru değil zira eski odam c 205te güneşin batışını izlemek çok daha büyük bi keyif idi benim için.
yemek yendi. haberler izlendi. dışarı çıkmak gerek. sahil şeridi boyunca yürünür. sınırlı nüfus, sınırlı mekan sayısını beraberinde getirir. emeklilerin ortam hakimi oluşu gençlere yaramaz. bi tane park vardır, müziğiyle hitap ettiği kitle bellidir. bi yaz komple "kuzu kuzu" dinledim. başka bi yaz tamamen serdar ortaçın yılıydı. havuzu olan yakamoz tatil köyü var zira başka havuz yok. oranın havuzunun da pek hijyenik olduğunu söyleyemem. neyse bi kere oraya gitmiştik. bütün gün, şaka yapmıyorum, bütün gün yıldız tilbe dinledim. suyun altında bile kabus sesini duyuyordum.. inebolu da çocukluğum yabancı parça dinlemek hayaliyle geçti. en tırt şarkılara bile razı gelirdim. mp3çaların yaygınlaşmasıyla rahat bi nefes almıştım. iki tane çay bahçesi vardır. yanyanalardır. orglu abiler harikalar yaratır yaşlılara. sesi çok güzeldir delikanlının anneanneme göre. çok efendidir. çay bahçesi ortamında herkes sahneyi izleyecek şekilde oturur. sahnede küçük çocuklar birbirini kovalar. anneler babalar çay içer, çocuklar gazoz. her akşam dışarı çıkılmaz tabi. bazı akşamlar o yürüyüş bile yapılmaz evde oturulur. neticede benim bu vakte kadar bi arkadaşım oldu. pelin. onunla da 10 yaşımdan sonra görüşmedik. şimdi nerde napıyor bilmiyorum. zaten çok yakın arkadaş değildik. çocuktuk işte sahilde kumdan kaleler yapardık belki. hatırlamıyorum. ha sahil demişken sahilde kum azdır. taş ağırlıklıdır. "camtaş" toplamak güzeldir. o taşlarla hiçbişi yapmazsınız ama toplarsınız işte. mavi olanlar çok kıymetlidir her zaman. ha bi de çok güzel fındık ceviz kırılır o taşlarla. istanbula bile götürürsünüz.
Evet arkadaşım yok benim orada hiç. herkese gelin kalın derim. oda tutalım eğlenelim bizbize olalım derim. yanaşmazlar. yanaşsalar da hani planlanan şeyler olmaz asla ya. olmaz işte. arkadaşlarınız varsa inebolu süperdir. ama benim gibi bi yalnız adamdan süperliği hakkında pek bişi duymazsınız. serdar ortaça maruz kalmıştır orada günlerce. suyun altında yıldız tilbenin sesini duymuştur. yazık olmuş ömrü yenmiştir. geçen gün internette gördüm. bi arkadaş ineboluluymuş. henüz tanışmıyorum kendisiyle ama sırf bu sebepten kankam olmasını isteyebilirim. hatta ilkokul birinci sınıf öğrencileri gibi yanına gidip "merhaba ben burcu bundan sonra birbirimizin en yakın arkadaşı olalım mı?" bile diyebilirim.
televizyonum olmayabilir ama internetten izlememe engel değil kendisinin yokluğu. zira bişiler yerken girdim bizim üninin internet tv sayfasına. tv8 sanırım. ebru şallı vardı karşımda. yine kafasına garip taçlardan takmış, 3 yaşındaki kız çocuğunun giymeyeceği modelden penye vardı üzerinde. o da bi insan dedim daha fazla detaya girmedim. 3 dev nasihatı vardı kadınlara. kendilerine güvenmeleri için ayakları üzerinde durabilmeleri için. vay hacı sen ne diyorsun dedim içimden. başladı saymaya.
göz teması! göz teması çok önemliymiş. bebek yavrumuzla konuşurken bile gözlerinin içine bakacakmışız. şimdi o raddeye gelmiş kadın bi şekilde kendi ayakları üzerinde duruyordur diye düşünüp iş görüşmeleri için göz teması kısmını kendime yordum. evet ilerde iş görüşmesine gittiğimde adamlarının gözünün içine bakarak konuşmalıydım. (zaten insanların gözüne bakarak konuşurdum ama ebru şallı için bi önemi yoktu ne yaptığımın.)
dik dur! pilates derslerinde hala öğrenememişsem bundan sonra her yere yazmalıymışım. dik duran kadının her zaman kendine güveni olurmuş. dik durmuyordum. burada benden bi aferin almıştı. bütün yamuk duruşum rahat olduğu içindi. kendimi düzeltmeye üşeniyordum. bundan sonra kazık gibi dik duracaktım. kimse beni yamuk durduramazdı.
ve son nasihat: eleştriye açık olmalıydım! işte burda beni fena vurmuştu. kötü bi eleştri geldiğinde günlerce neden öyle yaptığımı açıklıyor, aylarca beni anlamalarını bekliyordum. biraz abartıyor olabilirm ama en son yaşanan örnek çok sevdiğimiz, canımız ciğerimiz, sevgili "Bio" grubumuzu dinlemeye gitmiştik meliyka pükpük, seçıl, ben. seçıl erken ayrıldı. mekan çok kalabalık değildi zaten. benim son servisim 1buçukta, programın bitişi 1deydi. barda kimsenin olmamasından faydalanarak grup ile geyiğimiz gitgide arttı. onlar aralarında enstrumanları görevleri değiştirdiler, boş kalan davulcunun yerine ben zıpladım. tabi hemen zıplayamadım. önce burcu geçsene dediler. ben bilmem etmem kem küm dedim. uyardım bi nevi heyecanımı vurgulayarak. neyse. ilk defa sahnedeydim. 3 seyircim vardı. meliyka pükpük, barmen, sesi ayarlayan kıl. "bambaşka biri" çalacaktık. emin misiniz dedim, vokale geçen davulcuya istersen sen yuvana geri dön mesajını verdim. yok çalarsın dedi ya da ben öyle anladım bilemiyorum.parçaya girdik. ritme karar veremediğimden en temel ritmi atıyordum. şarkı boyunca ağzım kulaklarımdaydı. çok kötüydüm. kafama göre çalıyordum resmen. çok heyecanlı olduğumu söylemiş miydim. neyse. parçanın sonunda diğerlerinden farklı bi hareket gerekiyordu. tam onu yaparken bageti elimden düşürdüm. çook çok garip bi ses çıktı. kimse farketmemişti bagetin bi anlık yokluğunu ama ortaya çıkan garip ses beni benden almıştı çoktan. 1i çeyrek geçiyordu. külkedisinin saat 12de saraydan ayrıldığı hızla oradan ayrılıp servise vardım. o gece yattığımda hala gülümsüyordum. gülümsemekten uyuyamadım diyebilirim. çok saçma gülen bi modum vardı. videomuz çeken meliyka pükpük ü defalarda alkışladım içimden üstün performansından ötürü. haftasonu hep güldüm. o gecenin mutluluğundan olsa gerekti. ta ki dün son kez izleyene kadar. o kadar kötü.. o kadar acemiydim ki... kelimeler tarifsizdi. stüdyoyla sahneyi karşılaştırmam gerekirse, stüdyoda küçük bi dave weckl oluyormuşum belki de. evet biraz abarttım ama çok çok çok kötüydü. neyse. mervekızımıza ağladım. çok kötü çaldım mıhımıhı diye ağladım msnde. herkes senin yeni başladığını biliyor burcu, büyütme dedi. videodaki herkesin mimiklerini ezberlemiştim. kalk git bakışları bile buldum sanırım. onları kötü eleştri olarak varsayarsak, bakınız ki kötü bakışı bile kaldıramıyordu minicik bünyem. bundan sonra ebrunun dediğini yapacak, iyi ya da kötü eleştriye açık olmaya çalışacaktım.
bu dev nasihatlerden sonra kan dokunun yapısını çalıştım. adam olma yolunda da ilerlemeliydim.
göz teması! göz teması çok önemliymiş. bebek yavrumuzla konuşurken bile gözlerinin içine bakacakmışız. şimdi o raddeye gelmiş kadın bi şekilde kendi ayakları üzerinde duruyordur diye düşünüp iş görüşmeleri için göz teması kısmını kendime yordum. evet ilerde iş görüşmesine gittiğimde adamlarının gözünün içine bakarak konuşmalıydım. (zaten insanların gözüne bakarak konuşurdum ama ebru şallı için bi önemi yoktu ne yaptığımın.)
dik dur! pilates derslerinde hala öğrenememişsem bundan sonra her yere yazmalıymışım. dik duran kadının her zaman kendine güveni olurmuş. dik durmuyordum. burada benden bi aferin almıştı. bütün yamuk duruşum rahat olduğu içindi. kendimi düzeltmeye üşeniyordum. bundan sonra kazık gibi dik duracaktım. kimse beni yamuk durduramazdı.
ve son nasihat: eleştriye açık olmalıydım! işte burda beni fena vurmuştu. kötü bi eleştri geldiğinde günlerce neden öyle yaptığımı açıklıyor, aylarca beni anlamalarını bekliyordum. biraz abartıyor olabilirm ama en son yaşanan örnek çok sevdiğimiz, canımız ciğerimiz, sevgili "Bio" grubumuzu dinlemeye gitmiştik meliyka pükpük, seçıl, ben. seçıl erken ayrıldı. mekan çok kalabalık değildi zaten. benim son servisim 1buçukta, programın bitişi 1deydi. barda kimsenin olmamasından faydalanarak grup ile geyiğimiz gitgide arttı. onlar aralarında enstrumanları görevleri değiştirdiler, boş kalan davulcunun yerine ben zıpladım. tabi hemen zıplayamadım. önce burcu geçsene dediler. ben bilmem etmem kem küm dedim. uyardım bi nevi heyecanımı vurgulayarak. neyse. ilk defa sahnedeydim. 3 seyircim vardı. meliyka pükpük, barmen, sesi ayarlayan kıl. "bambaşka biri" çalacaktık. emin misiniz dedim, vokale geçen davulcuya istersen sen yuvana geri dön mesajını verdim. yok çalarsın dedi ya da ben öyle anladım bilemiyorum.parçaya girdik. ritme karar veremediğimden en temel ritmi atıyordum. şarkı boyunca ağzım kulaklarımdaydı. çok kötüydüm. kafama göre çalıyordum resmen. çok heyecanlı olduğumu söylemiş miydim. neyse. parçanın sonunda diğerlerinden farklı bi hareket gerekiyordu. tam onu yaparken bageti elimden düşürdüm. çook çok garip bi ses çıktı. kimse farketmemişti bagetin bi anlık yokluğunu ama ortaya çıkan garip ses beni benden almıştı çoktan. 1i çeyrek geçiyordu. külkedisinin saat 12de saraydan ayrıldığı hızla oradan ayrılıp servise vardım. o gece yattığımda hala gülümsüyordum. gülümsemekten uyuyamadım diyebilirim. çok saçma gülen bi modum vardı. videomuz çeken meliyka pükpük ü defalarda alkışladım içimden üstün performansından ötürü. haftasonu hep güldüm. o gecenin mutluluğundan olsa gerekti. ta ki dün son kez izleyene kadar. o kadar kötü.. o kadar acemiydim ki... kelimeler tarifsizdi. stüdyoyla sahneyi karşılaştırmam gerekirse, stüdyoda küçük bi dave weckl oluyormuşum belki de. evet biraz abarttım ama çok çok çok kötüydü. neyse. mervekızımıza ağladım. çok kötü çaldım mıhımıhı diye ağladım msnde. herkes senin yeni başladığını biliyor burcu, büyütme dedi. videodaki herkesin mimiklerini ezberlemiştim. kalk git bakışları bile buldum sanırım. onları kötü eleştri olarak varsayarsak, bakınız ki kötü bakışı bile kaldıramıyordu minicik bünyem. bundan sonra ebrunun dediğini yapacak, iyi ya da kötü eleştriye açık olmaya çalışacaktım.
bu dev nasihatlerden sonra kan dokunun yapısını çalıştım. adam olma yolunda da ilerlemeliydim.
haftasonu çamaşır makinamız bozulmuş. (bu arada makina mı yoksa makine mi hatırlamıyorum neyse) eve tamirci gelmiş. makina su almıyormuş. kazanı çalışmıyor muymuş. tam teşhisi hatırlamıyorum ama ömrü bitmiş nihayetinde. bizimki de gerek medya gerek mağaza olsun, birsürü markanın modeline fiyatına özelliğine bakıp kendi çapında piyasa araştırması yapıyordu. tabi bu sırada evde çamaşırlar birikmekte annemin sinirleri gerilmekteydi. niçün kuzenim bi giydiğini bir daha giymiyordu, daha ter olmadan kirli sepetine atıyordu. annem bu düşüncelerini benimle paylaşırken aklıma "kendini ütü zanneden çamaşır makinası" reklamı geldi. çok hoşuma gitmişti reklam ki ürün zerrre kadar ilgimi çekmemekteydi. annemin aradığı özellikleri ve daha fazlasına sahipti o makina. siyahtı rengi ki beni ilgilendiren tek kısmı bu olabilirdi. 1250tl gibi bi fiyata 8 kg yıkama kapasiteli, 15-20dklık kısa programları olan bi makinayı gözüne kestirmişti annem. tabi bunlar bana anlatılırken evdeki emektar tvden de bahsediliyordu. aylar öncesinden yumruk yemeye başlamıştı zavallı.
vur yumruğu açılsın, vur yumruğu kapansın felsefesinde yaşayan, aile bireylerinin kaslarını geliştirdiği televizyon için de birtakım piyasa araştırmaları yürütülmekteydi. annemin ilgisi dev ekranlardaydı. benimse aklıma yine reklamlardan görüp sevdiğim "filibis"in kenarı beyaz çerçeveli, görüntüdeki renge göre çerçevesinin renk değiştirdiği model aklıma geldi. nihayetinde annemi modellerine fiyatı yakındı. ancak bu sabahki telefon konuşmamızda hangisi daha önemliyse onu alın açıklamama, annemden " çamaşır makinası benim elim ayağım" tepkisi geldi. bu söze dolayısıyla anneme gülüyordum ancak o ciddiyetini bozmayarak "gülme burcu, çamaşır makinası çok önemli iki gündür su almıyor, deterjan gözünden su ekliyorum. bu sefer de ısıtmıyor, ketılda ısıtıp koyuyorum" açıklaması geldi. saygı duyuyordum anneme. çamaşırlara gösterdiği özeni kıskanmıyordum ama onları renklerine göre ayırışı bile sanattı bazen.
akşam telefonda konuşuyorduk annemle. eve yeni televizyon gelmiş. benim bahsettiğim model değil. bu daha süpermiş. onu kendi evime alırmışım. çamaşır makinesi yumruk yemeye başlamış. artık sadece emektar çamaşır makinamız için ağlayacağım.
sinemadaydım. filmi hatırlamıyorum. gayet kendimi kaptırmış filmi izlerken yangın alarmı sesi gelmeye başladı. noluyo yahu film niye durdu dedim. bütün salon oturmaya, film oynamaya devam etti ama ses kesilmedi. kendimi filme vermekte zorlanıyordum. gözlerimi açtım. ses gelmeye devam ediyordu. kapadım. film gitmişti hala ses vardı. yorganı kafaya çektim. yok inatla ses geliyordu. bildiğin yangın alarmı sesiydi. içimden saymaya başladım. 1, 2, 3,. 43.. canıma yeter oldu. yataktan fırlayıp, kapıya hızlı ve sert adımlarla ilerleyip açtım. Ay YETERR! diye haykırdım koridora. o sırada üst kattan biri indi aşağıya hızlıca. iyi dedim. alarmı kapatır umarım.
Evet. binada yangın alarmı çalıyordu ve ben yatağa geri dönüp 3 saat daha uyudum...
Evet. binada yangın alarmı çalıyordu ve ben yatağa geri dönüp 3 saat daha uyudum...
evet yine başlık bulamadım. o sırada çalan parçayı yazdım. var mı lan allaa.. pearl jam- alive. hıh.neyse efenm
uzuun zamandır radyo dinlemiyordum. şimdi internetten radyoodtüyü dinliyorum. of çok dandik geliyor ses. en kısa zamanda kendime bi radyo alayım. alarmı radyo olsun böyle "dünya uyanmış lan, programlar bile başlamış kalk kalk.." diyerekten kendime geleyim. evet.
haha Umut'cum. kitabın resmen ödül benim için. böyle canım sıkılsa, biraccık gerilsem, sinirlensem hop açıyorum iki sayfa okuyorum. gah gah gülüyorum. valla mail atıp na bu hislerimi sana da diyem dedim emme velakin sırra kadem basmışsın. fan falan olmayacam. allah razı ola diyeceğidim. neyse. çok komik yazılar yahu! =) hahaa
bugün takvime bi baktım.. tam iki ay, 2 hafta sonra yaz tatilindeyiz, son sınıf oluyorum. of. çok moralim bozuldu. sanki okul bugün bitmiş gibi kederdeyim.
radio oxigen'e geçtim. ooh çok bombella oldu şincik. yaşama sevinci doldum. hemen giyinip şehre inebilirim o derece.
bu arada mühendislik fakültesinin kampüs içi bağlantıdan televizyon yayını yapan bi sitesi var. eskiden yerli kanallardan cnbce,ntv,tnt,e2 falan vardı. anlatmış mıydım bilmiyorum. odadaki tv gitti. şov tv falan yok artık hayatımda. bu kafada bu huzurda yaşarken geçen bi baktım, o siteye hangi kanal eklenmiş tahmin edin.. yes! Show tv! odada ses olsun diye açıyorum bazen, yine karşımda yemekteyiz. ha prens erkanı izleyemedim ona yanıyorum.
birinci sınıfın ilk günleri. daha yeni yeni tanışıyorum insanlarla. bi seçilanımı biliyorum bi de cerenanımı. moleküler biyoloji dersi var. bizimkiler başka şubede. en arkadayım. yanıma beyaz tenli kıvırcık saçlı bisürü küpeli yüzüklü bi hatun geldi. ankarada sıkılıyoring ben o dönemlerde. ailesiyle yaşıyormuş yanımdaki hatun. ben de "işte ne güzel, yemek hazır, çamaşır derdi yok" falan diyorum. "nesi güzel yaa berbat" falan diyor. sonradan pek sık yanyana oturmuyoruz. denk gelmiyoruz.
bu dönemlerde yeniden bi araya gelir olduk. yazılarına, mesajlarına, laflarına çok gülüyorum ben o kızın. benden deli olmasın, belki de benden daha deli bilmiyorum. evetevet benden daha deli. bugün labda bulduğum eozinofili kaybetmeseydi süper olacağıdı ama olsun. canın sağolsun be süperberduş! =)
pazar günü davul dersi var. yine wicked game! of serkan. artık noolur çalmamı isteme o parçayı. 4 ay önce derste çaldık. sonra çalışıp gelmemi istedin çalıştım. arada kaynadı sonra. na 1 ay önce yine çalış bak çalacaz dedin. artık duymaya dayanamıyorum. resmen wicked game kusacam! hayır o parçayı çalışmaya tövbe edecem o olacak. git Dream Theater falan iste. kasarım. ölürüm ama gıkım çıkmaz valla. nolur bi daha çalışmamı isteme ona. ha çalışıyorsam da bi çalalım he olma mı.. öğğf..
abi bu Radio Oxigen baya bayaa güzel yahu! lisede öss çalışırken dinleridim. hey gidi hey. unutmuşuz vella.
odadan tv gidince boşalan yerine hemen bastırdığım fotoları çerçeveye atıp koydum. baktıkça huzur doluyorum. biri bu yazıya eklediğim işte. Gölbaşı.
saat 6buçuk gibi akşamüzeri işte yatağa geçtim dergi okuyordum. anaaam. bi uyku bastırdı. yarım saat arkadan gelen müziği duymaza yatıp bildiğin uyukladım. sonra dayanamadım kapatayım derken işte pijamalarımı giydim. dişimi fırçaladım. sonra bi baktım internet gelmiş. internet gelmişken 3' 5' sayfaya bakayım dedim. saat 9 oldu hala burdayım. dişlerimi fırçaladım diye bişi de diyemiyorum. rejim yapanlar bence erkenden dişlerini fırçalasınlar. işe yarar bak.
feysbukta kadir has'ın öğrencileri çeşitli kısa filmler çekmiş yayınlamışlar. üniversitenin tanıtım filmini izleyince resmen bittim! diğer kısa filmler de falan böyle bi yerim şişti. olm ilk defa burada okuduğuma pişman gibin oldum. orada öğrenci olmak varmış yahu! çok kıskandım lanet olasıca pislik öğrenciler!
bugün labtan sonra kütüphaneye geçtim. işte hazırlamam gereken 2 ödev var. (sonunda konu seçebildim!) neyse. işte biyoloji kısmındayım. genetik raflarına bakarken gözüme "evrim aldatmacası"diye bişi takıldı. bu ne lan diye çektim kitabı mübarek 200 sayfa ama 2 kilo. harun yahya tabi ki. ne saçmalamış bi okuyayım dedim. of abiii.... kitabı parçalayacaktım sinirden. 2 saat falan oturdum okudum kitabı. yok böyle bi kafa ya! herif bu saçmalıkları bastıracak kadar neresine güveniyo yuh! okudukça sinirlendim bildiğin küfür falan yazmayı düşündüm. en arka sayfayı açtım kaç kişi ödünç almış merak ettim. haha sayfa komple doluydu nerdeyse. süper saçmalıklar. "Darwin'i de Allah yarattı" kafası var adamda. o da bi dünya..
hani kitaptan bahsetmiştim ya. Umut Sarıkaya'nın hani. abi okuyamıyorum kitabı. aldığım haftalık dergiler de aynı şekilde. hızlıca bakıp kenara koyuyorum. kitabı okuyup bitirip hemen tüketecekmişim gibi geliyor. o kitap sandığım kadar komik olmayabilir ama yok. O kısmı beni alakadar etmiyor, okuyup hemen bitirince sonra böyle kuş gibi kalacam sanıyorum. bak bi hafta oldu hala 25. sayfadayım. resmen kıyamıyorum okumaya. var mı böyle bi bünye yahu?!
ha how i met your mother'ın yeni bölümlerini izlerken de o moda geçiyorum. ay şimdi izlemeyeyim. ya çok komik değilse, ya gülmezsem.. beklentim boşa çıkacak korkusuylan resmen tutuyorum kendimi.
Artık cidden bahar gelse. dün öğlen vakti kar yağarken, bugün çimenlerde oturdu millet. Beytepe'nin havası hepimizden dengesiz.
abajurlar yanıyor odada. loş, sıcak sarı ışık... battaniyem var. arkada türkü gibi bişiler çalıyor ama çok sakin bişiler. resmen kafamdakiler gidiyor. böyle bi hafifliyorum. nağmeler değişince ben de değişiyor, hüzün desem değil, sıkıntı desem değil, bi garip oluyorum. sabah erken kalkıcam.
o değil de ömrümün sonuna kadar böyle, bu gecede, bu odada kalabilirim. bi başıma.. ama sevdiklerimin hayatta "yanımda" olduklarını bilerek.
cumartesi sabahı çok güzel bi hava olsun. güneş doğarken yürüyüşe çıkayım istiyorum. vazgeçtim. güzel hava olmasa da olur. ben yine de çıkayım yürüyüşe. en yakın en güzel gelecek planım budur şimdilik. (birazdan dişlerimi fırçalamayı saymazsak)
yastığa baktığım an uyuyacak moddayım. iyi geceler efenim.
Not: arkaplandaki parçalar erkan oğur desem..
ha how i met your mother'ın yeni bölümlerini izlerken de o moda geçiyorum. ay şimdi izlemeyeyim. ya çok komik değilse, ya gülmezsem.. beklentim boşa çıkacak korkusuylan resmen tutuyorum kendimi.
Artık cidden bahar gelse. dün öğlen vakti kar yağarken, bugün çimenlerde oturdu millet. Beytepe'nin havası hepimizden dengesiz.
abajurlar yanıyor odada. loş, sıcak sarı ışık... battaniyem var. arkada türkü gibi bişiler çalıyor ama çok sakin bişiler. resmen kafamdakiler gidiyor. böyle bi hafifliyorum. nağmeler değişince ben de değişiyor, hüzün desem değil, sıkıntı desem değil, bi garip oluyorum. sabah erken kalkıcam.
o değil de ömrümün sonuna kadar böyle, bu gecede, bu odada kalabilirim. bi başıma.. ama sevdiklerimin hayatta "yanımda" olduklarını bilerek.
cumartesi sabahı çok güzel bi hava olsun. güneş doğarken yürüyüşe çıkayım istiyorum. vazgeçtim. güzel hava olmasa da olur. ben yine de çıkayım yürüyüşe. en yakın en güzel gelecek planım budur şimdilik. (birazdan dişlerimi fırçalamayı saymazsak)
yastığa baktığım an uyuyacak moddayım. iyi geceler efenim.
Not: arkaplandaki parçalar erkan oğur desem..
küçük şeylere çabuk sinirlenen, büyükleri ise takmayan bi insanım evet. şu son günlerde neye sinirlendim bi düşünüyorum da...
geçen akşam Meliyka Pükpük'le oturuyoruz, benim biram köpüklü geldi. bekledim biraz geçsin diye. iki parmak kalınlığında köpük var hep. aradan bi saat geçti artık dibine yaklaşmışım, hala aynı seviyede köpük. dayanamadım, ne biçim bira lan bu böyle köpük mü olur vay efenim.. diye sövdüm bi güzel.
ha sonra bugün mesela. ya seçılanımı bekliyorduk bölümün önüne oturmuş. merme ile meliyka pükpük de vardı başta. sonra onlar gitti evlerine, sebayat geldi. neyse içerde duralım bari dedik. bu arada geyik yapıyorum gayet keyfim yerinde. bütün hocalar falan çıkıyo, iyi akşamlar diyorum hepsine. (dün aştinin delisi idim bugün bölümün. hey yareppim) neyse baktım dışardan iki velet geliyo ilkokul üniformalı. gideyim kapıyı açayım dedim. açarken de "bıyrııın" falan dedim şaka olsun diye. ikisi de affalladı böyle bi garip baktılar bana, sonra oğlan olan "ne diyorsun yaa" dedi. bu sefen ben bi affalladım, böyle gülümsemem falan yok oldu bi anda. nası yani diye kalakaldım bişi de diyemedim çocuğa. şimdi süper sinirliyim, kendisine burdan seslenicem zaten
" la bebee! olm ben o binaya girebilmek için kaç bin soru çözdüm haberin var mı milenyum çıkışlı! 80lerde doğdum lan ben! o kampüse basmak için anamı babamı gardaşımı bıraktım da geldim. gurbet ellerdeyim pigmo! ayrıca ne diyorsun dedin ya. heh. anneni diyorum evladım. of be.. ben gidiyorum kapıyı açıyorum ablası olaraktan.. bu gelmiş ne diyorsun ya diyo. tööbe töbe.. insan azcık gülümser hoşbuldum falan der di mi ayıoğluayı! yok suratını falan da kimseye benzetemedim ki kimin evladısın anlayayım. bi daha gözüme gözükme valla kaza süsü verip ağzını burnunu kırarım. doğru konuş büyüklerinle."
abi kampüsteki hayvan katliamını kınamakla beraber na böyle veletlerin dolaşmasını da kınıyorum. direk servislerine binip gitsinler evlerine.
neyse ne diyorduk. evet sinirli bi insan oldum ben. ama bak şimdi sinirim geçti. o zaman sinirli bi insan değilim. anlık söven bi insanım. evet evet.
yanımdan ayırmadığım minik bi defter var işte aklıma bişi geldikçe yazıyorum (ki kendisi de yakın çevrem arasında oldukça popüler) geçen rastgele açıp bişiler okuyayım dedim. "Allah belanı versin ego" demişim. 1 saat durakta beklemişim.
ha sonra geçen akşam şapkalı çocuğa aynı şeyleri diledim.
çok üzülüyorum ben kendime ya. yazık bence.
bu arada esercan, yaptığın site çok tırt, en kısa zamanda seni de seçilmiş kişilere bekliyorenzo.
ve tabi ekliyor bendeniz, "Arkadaşlar, buyrun yorum yazmak, izlemeye almak bedave! haydi lidıl sanşaynlar!"
gideyim de biyokimya öğreneyim adam olayım. peeeh..
neymiş. çamaşırlar anneye gitmezse, anne onlara gelirmiş. otobüsten indiği gibi çamaşırhanede çılgınlar gibi 3 makina dolusu çamaşır yıkanır, odaya serilmek suretiyle kurutulur, odadaki manzaraya tam alışmak üzereyken kurular toplanıp ıslak olanlar serilir, en sonunda mekanı kürkçü dükkanından beter edermişiz. utandım yahu. kadın o kadar yoldan geldi. sabahın köründeki çamaşır randevumu iptal ettirmedi ki bu sene ilk defa burada çamaşır yıkadım. artık istanbula mega bi valizle gelmemi istemediğinden geldi burada yıkadık. efenim bi anıtkabirmiş, etnografya müzesiymiş, bahçelisiymiş gezdiremedim. nevzat ustada köfte bile yediremedim. çok utanıyorum ya. ha annem gelmeseydi yıkar mıydım, orası muallak. ama tövbe bu kadarını yıkamazdım. misafirhanede kaldı kendisi. şahane yapmışlar takdir ettim. bugün de kuruyanları topladık katladık öyle zaman geçti. haha. yemekti, güzel havaydı bankta oturduydu muhabbetti derken bize ayrılan sürenin sonuna geldik. aştiye geçtik. artık aşti kusacam. neyse. büyük sanşaynımızı otobüsüne bindirdik. ha keyfim yerinde ya, eğleneyim dedim. tam binerken "annee beni burada bırakmaa kimsem yok kii.. ağlarım ben geceleri.. napıcam ben buradaa" diye ağlak bi tonda konuştum. oha. saniyesinde kadının gözleri doldu! hemen geri aldım sözleri. şebekliğe vurdum. garip garip mimikler yapıp bütün aştiyi güldürdüm. tam ayrılıyorken Meliyka Pükpük'ün ablası(ki artık benim de ablamdır) da istanbula gidiyordu, hadi onu da yolculayayım dedim. 5 buçuk ve 6 da istanbula giden bütün yolcuları uğurladım bi güzel. mahallenin delisi gibi hissettim kendimi. sonra aslı yiirum la buluştuk. karnım tok olmasına rağmen yemek yedim ki iki gündüm hayvanoğullarıgiller gibiyim. dün orta boy pizzayı yuttum yanındaki dev salataylan birlikte. bugün kayseri sıkım mıdır nedir onu kompile bitirdim anneminkine de yardımcı oldum. zaten annem ne yerse iki katını yedim börek olsun çörek olsun.ööyle değişik bi iştah benimkisi.
iki gündür "ayıboğan" lafına gülüyorum. recep ivedik i izlemedim. para verip herifi daha da zengin etmek istemiyorum zaten. internetten bulmam lazım. neyse "ayıboğan" diyince zihnimde koskoca ayıyı boğan onunla güreşen bi yaratık canlanıyor.. onun böyle insan olduğunu hayal etmek.. ayıyı boğacak güçte bi ayılık.. ahaha.. hala gülüyorum ya!
Beytepe'de yapılacaklar listem var. ha çoğunu yaptım ama 1 hazirana kadar o listedekileri bitirmem gerek.
bugün 8 mart dünya kadınlar günü. kadınlar gününde beni en çok mutlu eden aktivite, geçen sene mangal malzemesi almak için gittiğimiz markette, yüz temizleyicim bittiydi parası neyse vereyim alayım dedimdi. kasaya geçtik 25 melyon mu ne tutuyodu. kadın 12 lira dedi. nası ya dedim. hanfendi bugün kadınlar günü yüzde elli indirim var ya dedi. nası yaa dedim. tabi ağzım kulaklarımda o esnada. öyle öyle indirim var işte dedi. e süper dedim ben de. hala sevinirim o indirim için.. ehehe
perşembe biyokimya vizesi var. derslerde geyik yazdığım amiral battı oynadığım süper çevirmenli lehninger li biyokimya.. pirüvatın yazgısı diye başlık atan kitaba çalışıcam. başım dönüyor. tansiyonum düştü.
yok yok güzel güzel çalışıcam. hemen anlıcam. sinirlenmicem. sakin sakin okuyacam not alacam. o kadınlar nası anlamışsa ben de anlarım ki. dimi. bi trt2 aksanım olmayabilir, ya da dişlerimi sıka sıka konuşmuyorsam biyokimyadan anlamıcam anlamına gelmez ki ebet. ha biyokimyadan anlamak diyince annemin tek sorusu "burcu kan tahlilini sana göstersem anlıcak mısın" oluyor. evet anne potansiyel var çalışırsam olur. hıhı.
bi çay yapayım bişiler yiyeyim. notları hazırlayayım. şöyle başlar gibi yapayım. sonrası kader kısmet zaten.
bu arada tv yok artık odada. yemekteyiz falan bitti. hepimize geçmiş olsun. (büşra saçma sapan rüyalar görmene sebep olduğum için özür dilerim. merak etme annemle yemekteyiz e katılmıyoruz=)
iki orta bi sade. hadi bana müsade.
pükpük
not: Umut Sarıkaya'nın Benim de söyleyeceklerim var! adlı kitabını aldım. teşekkürler umut. gah gah gülüyorum zira.
iki gündür "ayıboğan" lafına gülüyorum. recep ivedik i izlemedim. para verip herifi daha da zengin etmek istemiyorum zaten. internetten bulmam lazım. neyse "ayıboğan" diyince zihnimde koskoca ayıyı boğan onunla güreşen bi yaratık canlanıyor.. onun böyle insan olduğunu hayal etmek.. ayıyı boğacak güçte bi ayılık.. ahaha.. hala gülüyorum ya!
Beytepe'de yapılacaklar listem var. ha çoğunu yaptım ama 1 hazirana kadar o listedekileri bitirmem gerek.
bugün 8 mart dünya kadınlar günü. kadınlar gününde beni en çok mutlu eden aktivite, geçen sene mangal malzemesi almak için gittiğimiz markette, yüz temizleyicim bittiydi parası neyse vereyim alayım dedimdi. kasaya geçtik 25 melyon mu ne tutuyodu. kadın 12 lira dedi. nası ya dedim. hanfendi bugün kadınlar günü yüzde elli indirim var ya dedi. nası yaa dedim. tabi ağzım kulaklarımda o esnada. öyle öyle indirim var işte dedi. e süper dedim ben de. hala sevinirim o indirim için.. ehehe
perşembe biyokimya vizesi var. derslerde geyik yazdığım amiral battı oynadığım süper çevirmenli lehninger li biyokimya.. pirüvatın yazgısı diye başlık atan kitaba çalışıcam. başım dönüyor. tansiyonum düştü.
yok yok güzel güzel çalışıcam. hemen anlıcam. sinirlenmicem. sakin sakin okuyacam not alacam. o kadınlar nası anlamışsa ben de anlarım ki. dimi. bi trt2 aksanım olmayabilir, ya da dişlerimi sıka sıka konuşmuyorsam biyokimyadan anlamıcam anlamına gelmez ki ebet. ha biyokimyadan anlamak diyince annemin tek sorusu "burcu kan tahlilini sana göstersem anlıcak mısın" oluyor. evet anne potansiyel var çalışırsam olur. hıhı.
bi çay yapayım bişiler yiyeyim. notları hazırlayayım. şöyle başlar gibi yapayım. sonrası kader kısmet zaten.
bu arada tv yok artık odada. yemekteyiz falan bitti. hepimize geçmiş olsun. (büşra saçma sapan rüyalar görmene sebep olduğum için özür dilerim. merak etme annemle yemekteyiz e katılmıyoruz=)
iki orta bi sade. hadi bana müsade.
pükpük
not: Umut Sarıkaya'nın Benim de söyleyeceklerim var! adlı kitabını aldım. teşekkürler umut. gah gah gülüyorum zira.
biraz daha dişimi sıkıp bekleseydim, yeni bi "gecenin 3ü" yazısı olacakmış. sağlık olsun.
öyle boş boş takılıyordum internette, işte astroloji zart zurt bakıp vaktimi öldüreyim dedim. burcuyumu.com mu öyle süpertırt bi site buldu gugıl. akrep - öküz bakıyorum. "süper birbiriniz için yaratılmışsınız, harikasınız!" falan diyor. başka bişi deniyim diyorum, öküz - domuz için "birbirini bu kadar tamamlayan bi çift daha olamaz. mükemmel uyum harika" diyo. üşenmedim yarısına baktım. hepsi için aynı şeyi mi yazmışlar kardeşim?! "birbirinizi bulmuşunuz kaybetmeyin, sıkıca sarmalayın" fart fört.. dı tırtıst site kendisi.
biyokimya dersi hariç bütün derslerde örnek bi öğrenci gibiyim. bildiğin not tutuyorum lan. dikkatimi derse veriyorum geyik yapmamaya çalışıyorum. ha sonra yine aynı notları alıcam o Allah'ın emri. A'lar B'ler haram bana..
sabah 8buçukta sitide olacağıdım. yalan oldu o iş seçıl. kusura kalmayasın. na burlarda sürtüyorum işte.
haha bütün gün seçıllaydık bölümde. abi kendisi kırmızıya boyattığı için herkes bi garip bakıyor, artık ben rahatsız oldum. evet abi kız güzel çok da yakıştı bu renk. ama bakmayın yanımda gidip " aaa mükemmel olmuş saçların" diye coşmayın. ayıp lan biz eşekbaşı mıyız..aç var tok var. cık cık
ha imgeanımın doğumgününü bi kez daha kutluyoruz. iyi ki varmış. zira kendisi bulutların tepesindeydi mutluluktan. (aman maşallah) ama benim bugünlerde kıskançlığım üzerimde olsa gerek ( zira hakkaten kıskanç bi insan değilim) kızın doğumgünü neşesini kıskandım. beni de öyle heeerkesler kutlasın bi sürü güzel dilek dilesinler istedim.
ayıp bana evet.
yu gi mi fa gi mi avıç a dizaa for imge.
yektayla muhabbet:
-bi daha gelsem koala olurdum heralde
-ben karpuz olurdum, yata yata büyürdüm. (bırcı)
onun uykusu yok , ben uyumaya üşeniyorum.
evet uyumaya üşenen bi insanım. sabahın 5ine kadar mal bi şekilde oturmuşluğumu bilirim. kalk git yat yatağına ki dibindeyim kendisinin.. yooook.. oturuyorum eele bilgisayarın başında. gözlerim kapanıyor ama hala burlardayım. evet abi benden karpuz olur bence. ebat olarak olmasa bile aynı moddayız kendisiyle. yata yata büyüyoruz. haa haftasonu süper uyudum o ayrı. 3te yattım, 12de kalktım. yemek yedim, 2buçukta yattım, 6 da kalktım, yemek yedim, 2 de yattım, 11 de kalktım. na böyle değişik bi düzenim oldu pazar günü. boş kaldıkça uyudum ayılar gibi.
hala vole reklamındaki adamlar kankam olsun istiyorum. onlarla gülmek coşmak istiyorum. sinemalarda gösterilirdi. şimdi yine yok. işin garibi internette de yok. oysa en sevdiğim reklamlar kategorisinde rahat ilk 5e alırım ben onu. ha hahaha adamlar gözümün önüne geldikçe gülüyorum yahu=)
bugün odaya girerken yolda hayat suyu gördüm. peşinden koşar gibi oldum. ıslık çalmak istedim. boynum bükük kaldı onlar bas gaza yaparken. neyse odaya vardım. hemen aradım dönüp gelsinler diye. işte 1, 1buçuk saat sonra gelirler dedi adam. pekü dedim geçtim odaya. yemek yaptım. yedim oturdum. kitap okudum.. bu sırada imgeler bekliyo odalarına. neyse kayınçocum, verdikleri süre çoktan bitti, en geç 7 de gelmeleri gerekirken saat 8 oldu dayanamadım. nerdesiniz ülen siz diye haykırmak istercesine, "pardon ben su siparişi vermiştim ama." dedim ürkek bi ceylan edasıyla. kampüse girmek üzere araç dedi. teşekkür ettim kapadım. (ne teşekkür ediyorum dangalak ben) neyse hacım, bekliyorum yok.. 8buçukta market kapanıyor belki ona yetişirim diye düşünüyordum. bu süperzekalar tam hayatım gözlerimin önünden bi film şeridi gibi geçiyordu izlemeye başladıydım ki 9a 25kala geldiler. ha kapıda çemkirdim mi.. hayır. zaten şu çemkirme işini hiç beceremedim. herifler 3 saattir bekletmişler beni odada. normalde kaçta kampüse geliyorsunuz dedim. abi de işte 7, 7buçuk gibi ama bugün bayaa yoğunuz dedi. ben de hıı dedim. bitti. o abiye söyleyemediklerim sadece benim değil hepimizin içinde patlasın istedim. durdum sustum gülümsedim. ya of böyleyim ben napayım. he ho haa diyorum geçiyorum.
ama beklemek kadar kötüsü yok. valla sinir sahibi oluyorum. (sinirden titreme efekti)
artık uyuyorum bi şekilde. yatağa gitmeye üşensem de farketmez. kafamı koyacam masaya. 03:15
iyi geceler evribadi
not: başlığı çözemeyenler için ipucu, bir şarkı? lyrics: şu dağlarda kar oool..(saydımolsaydım)... =) evet abi uykum var feci
öyle boş boş takılıyordum internette, işte astroloji zart zurt bakıp vaktimi öldüreyim dedim. burcuyumu.com mu öyle süpertırt bi site buldu gugıl. akrep - öküz bakıyorum. "süper birbiriniz için yaratılmışsınız, harikasınız!" falan diyor. başka bişi deniyim diyorum, öküz - domuz için "birbirini bu kadar tamamlayan bi çift daha olamaz. mükemmel uyum harika" diyo. üşenmedim yarısına baktım. hepsi için aynı şeyi mi yazmışlar kardeşim?! "birbirinizi bulmuşunuz kaybetmeyin, sıkıca sarmalayın" fart fört.. dı tırtıst site kendisi.
biyokimya dersi hariç bütün derslerde örnek bi öğrenci gibiyim. bildiğin not tutuyorum lan. dikkatimi derse veriyorum geyik yapmamaya çalışıyorum. ha sonra yine aynı notları alıcam o Allah'ın emri. A'lar B'ler haram bana..
sabah 8buçukta sitide olacağıdım. yalan oldu o iş seçıl. kusura kalmayasın. na burlarda sürtüyorum işte.
haha bütün gün seçıllaydık bölümde. abi kendisi kırmızıya boyattığı için herkes bi garip bakıyor, artık ben rahatsız oldum. evet abi kız güzel çok da yakıştı bu renk. ama bakmayın yanımda gidip " aaa mükemmel olmuş saçların" diye coşmayın. ayıp lan biz eşekbaşı mıyız..aç var tok var. cık cık
ha imgeanımın doğumgününü bi kez daha kutluyoruz. iyi ki varmış. zira kendisi bulutların tepesindeydi mutluluktan. (aman maşallah) ama benim bugünlerde kıskançlığım üzerimde olsa gerek ( zira hakkaten kıskanç bi insan değilim) kızın doğumgünü neşesini kıskandım. beni de öyle heeerkesler kutlasın bi sürü güzel dilek dilesinler istedim.
ayıp bana evet.
yu gi mi fa gi mi avıç a dizaa for imge.
yektayla muhabbet:
-bi daha gelsem koala olurdum heralde
-ben karpuz olurdum, yata yata büyürdüm. (bırcı)
onun uykusu yok , ben uyumaya üşeniyorum.
evet uyumaya üşenen bi insanım. sabahın 5ine kadar mal bi şekilde oturmuşluğumu bilirim. kalk git yat yatağına ki dibindeyim kendisinin.. yooook.. oturuyorum eele bilgisayarın başında. gözlerim kapanıyor ama hala burlardayım. evet abi benden karpuz olur bence. ebat olarak olmasa bile aynı moddayız kendisiyle. yata yata büyüyoruz. haa haftasonu süper uyudum o ayrı. 3te yattım, 12de kalktım. yemek yedim, 2buçukta yattım, 6 da kalktım, yemek yedim, 2 de yattım, 11 de kalktım. na böyle değişik bi düzenim oldu pazar günü. boş kaldıkça uyudum ayılar gibi.
hala vole reklamındaki adamlar kankam olsun istiyorum. onlarla gülmek coşmak istiyorum. sinemalarda gösterilirdi. şimdi yine yok. işin garibi internette de yok. oysa en sevdiğim reklamlar kategorisinde rahat ilk 5e alırım ben onu. ha hahaha adamlar gözümün önüne geldikçe gülüyorum yahu=)
bugün odaya girerken yolda hayat suyu gördüm. peşinden koşar gibi oldum. ıslık çalmak istedim. boynum bükük kaldı onlar bas gaza yaparken. neyse odaya vardım. hemen aradım dönüp gelsinler diye. işte 1, 1buçuk saat sonra gelirler dedi adam. pekü dedim geçtim odaya. yemek yaptım. yedim oturdum. kitap okudum.. bu sırada imgeler bekliyo odalarına. neyse kayınçocum, verdikleri süre çoktan bitti, en geç 7 de gelmeleri gerekirken saat 8 oldu dayanamadım. nerdesiniz ülen siz diye haykırmak istercesine, "pardon ben su siparişi vermiştim ama." dedim ürkek bi ceylan edasıyla. kampüse girmek üzere araç dedi. teşekkür ettim kapadım. (ne teşekkür ediyorum dangalak ben) neyse hacım, bekliyorum yok.. 8buçukta market kapanıyor belki ona yetişirim diye düşünüyordum. bu süperzekalar tam hayatım gözlerimin önünden bi film şeridi gibi geçiyordu izlemeye başladıydım ki 9a 25kala geldiler. ha kapıda çemkirdim mi.. hayır. zaten şu çemkirme işini hiç beceremedim. herifler 3 saattir bekletmişler beni odada. normalde kaçta kampüse geliyorsunuz dedim. abi de işte 7, 7buçuk gibi ama bugün bayaa yoğunuz dedi. ben de hıı dedim. bitti. o abiye söyleyemediklerim sadece benim değil hepimizin içinde patlasın istedim. durdum sustum gülümsedim. ya of böyleyim ben napayım. he ho haa diyorum geçiyorum.
ama beklemek kadar kötüsü yok. valla sinir sahibi oluyorum. (sinirden titreme efekti)
artık uyuyorum bi şekilde. yatağa gitmeye üşensem de farketmez. kafamı koyacam masaya. 03:15
iyi geceler evribadi
not: başlığı çözemeyenler için ipucu, bir şarkı? lyrics: şu dağlarda kar oool..(saydımolsaydım)... =) evet abi uykum var feci
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)